Beşer olması itibariyle insan nefsi zayıftır, muhteristir, arzu ve istekleri sonsuzdur. Bu cihetiyle insanoğlu bir cimrilik çemberi içerisindedir. Ancak Allah'ın koruduğu kimseler, imanla kendilerini mamur edenler, cehaletin kirlerinden temizlenen ve menfaate karşı duyduğu aşırı hırs kaydından kendini kurtaranlar bu çemberin dışındadırlar.

Kuşkusuz mümin bir insan, maldan daha üstün bir şeyler ummaktadır. Bu umulan şeylerin başında Allah'ın rızası gelir. Müminin kalbi, mal ile değil, iman ile ancak mutmain olur. Malın gerçek sahibi Allah olduğuna inandığı için, Allah yolunda infak etmekle fakir düşeceği korkusundan emin olur. Kendisi bir hiç iken Allah ona vücut, kalp, göz ve lisan gibi sayısız nimetler bağışlamış, mal mülk sahibi yapmıştır.

Öyle ise Allah'a güvenen biri Allah yolunda bu cihazları kullandığı gibi malını da infak etmekten çekinmez. Ama insan gerçek imandan yoksun olunca, infak etmeye veya sadaka vermeye teşebbüs ettiği her defasında, nefsinde bir cimrilik duygusu dalgalanmaya başlar, fakir düşeceğinden korkar. Böylece infak etmekten vazgeçer. Sonra onun hayatı emniyetsiz ve istikrarsız bir korku, ihtiras ve vicdan azabı Cehennemi haline gelir.

Cimriliğin malın azlığı ve çokluğuyla hiçbir alakası yoktur. Çünkü cimrilik ruhi bir hastalıktır. Öyle ki yeryüzü hazinelerinin tamamı onun emrinde olsa bile yine tükenir korkusuyla harcamaya kıymaz: "De ki: 'Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, tükenir korkusuyla kıstıkça kısardınız. Zaten insan (tabiatı gereği) çok cimridir." (İsra, 100)

Cimrilik, psikolojik olarak birtakım menfi ve zararlı sonuçları doğurmaktadır. Toplumca da cimriler zalimlerden daha gaddar olarak bilinmektedir. Bu yüzden cimriler, büyük oranda ruh bazında huzursuz olmakla birlikte, toplum tarafından da daima nefret ile karşılaşmaktadır. Cimriliğin ruhta bıraktığı olumsuz tesirini şu hadisi şerif, ne güzel tasvir ediyor. 

"Cimri ile cömerdin örneği, (şu) iki kimsenin misali gibidir ki, bunların üzerlerinde, göğüslerinden köprücük kemiklerine kadar demirden cübbeler vardır. (Bunlardan) sadaka veren cömert, sadaka verir vermez o demir zırh, kendi bedeni üzerinde genişler, aşağı doğru sarkarak geride bıraktığı izleri de siler. Cimriye gelince o, hiç sadaka vermek istemez, o cimri davrandıkça, zırhın bütün halkaları, vücudun kendisine denk gelen noktalarını sıkar. Cimri de bu sıkan zırhı genişletmeye çalışır; fakat buna muvaffak olamaz." (Buhari, Zekât 28; Ahmed bin Hanbel, II/256).

Bu hadisi şerif, cömert insanın gönül huzurunu ve cömertliğinin toplumda bıraktığı güzel intibadan ötürü ayıplarını başkalarının fark edemeyeceği şekilde örtüp gizlediğini dile getirmektedir. Bunun aksine cimrinin ise, psikolojik olarak çektiği sıkıntı ile dışarıdan belirgin şekildeki ayıplarını da dile getirmekte ve bu ruh halini vücudu her taraftan sıkan bir cendereye benzetmektedir.

Aslında cimri de insan olma haysiyetiyle vicdan ve merhamet duygusunu taşımaktadır. Dolayısıyla ne kadar taş yürekli olsa da çevresindeki ihtiyaç sahiplerinin kötü durumlarını görünce buna üzülmekten kendini alamaz, para harcamayı ister; fakat gönlündeki şiddetli cimrilik onu bundan alıkoyar. Bundan dolayı devamlı bir suretle vicdanı ile çarpışır durur. Bu da cimriliğin ruhta büyük huzursuzluğa kaynaklık eden bir hastalık olduğunu ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak cimrilik, maddiyat sevgisinin ağır basmasıyla anormal biçimde tasarrufa gitmek olduğundan, insandaki muhafaza içgüdüsünün bozulması ve fıtratın fesada uğramasıdır. Bu tür dünyevi meyil, açgözlülük ve hırs münafıklarda çok belirgin olduğu ve bu hususta tabiatlarını çok zorladığı gerekçesiyle Kur'an-ı Kerim onlardan bahsederken cimriliğin en şiddetlisine denilen "şuhh" kelimesinin mübalağalı şeklini kullanır. (Ahzâb, 19)