Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin Mekke'den Medine'ye hicretinin dönüm noktasını tarih olarak alan takvime Hicri takvim denir. Müslümanlar tüm kayıtlarında bu takvimi kullandıkları için buna aynı zamanda İslami takvim de denilmiştir. Ayın dönüşüne göre düzenlendiği için de kameri takvim de denilmiştir.
İslam'dan önce Mekkeliler, Kusay bin Kilâb'a verdikleri önemden dolayı kendilerine O'nun ölümünü tarih başlangıcı olarak kabul etmişlerdi. Ancak Fil vakasından sonra bu vaka başlangıç olarak kabul edilmeye başlanmıştı. Müslümanların da bir süre bu tarihi kullandığı söylenir. (Yakubi 2/17)
İmam Taberi, Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin, Medine'ye hicretini tarih olarak kullandığını söylemektedir. Bunun ne derece sıhhatli olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, Hz. Ömer'in döneminde bunun takvim olarak kullanılmaya başlandığı kesindir. (İslam Peygamberi, Muhammed Hamidullah 2/857)
Medine'de Hz. Ömer'in devrine kadar Müslümanlar bazı önemli olayları tarih başlangıcı kabul edip buna göre zamanlarını tayin etmekte idiler. Mesela; Fil olayı, Ficar Savaşı, Zelzele Yılı, Veda' Haccı yılı ve bazı önemli zatların ölümü gibi olaylar tarih başlangıcı olarak kabul edilmekteydi. Ancak bu, zaman zaman karışık bir durum arz ediyordu.
İşte bu karışıklığı gören Hz. Ömer (ra), konuyu Ashabın ileri gelenleriyle istişare etti. Bu istişare neticesinde Hz. Ali (kv), Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin hicretinin takvim için başlangıç olması gerektiğini söyledi. Onun bu görüşü derhal benimsendi. O günden bu yana Müslümanların takvim başlangıcı hicret olayı olmuştur.
Hicri takvim, Müslümanlara mal olmuş ve en kolay uygulanan bir takvimdir. Hatta okuma-yazması olmayan bir kimsenin bile kullanabileceği bir vasıtadır. Bu takvim ile hesaplarını yapmak, ramazanın ne zaman başlayacağını bilmek, zaman vakitlerini belirlemek için ince astronomik bilgilere bile gerek yoktur. Çünkü Allah'u Teâla kâinatı yarattığı günden beri ayların sayısı 12 olarak belirlemiş ve insanlar hep buna göre hesaplarını yapmıştır.
İslam tarihinde Hicri ve Rumi takvimleri de uzun bir müddet kullanıldığı olmuştur. Ancak 26 Aralık 1925 tarihinde Batılılaşma sürecinin bir devamı olarak yapılan inkılaplarla İslam hukukunu yürürlükten kaldırması sonucu, bu hukukun bir parçası olan hicri takvim de kaldırıldı. Müslümanların İslam kültürü ile olan bütün bağları koparılarak her şey batı kültürü ve takvimiyle ayarlandı.
Bu inkılapları yapanlar kendilerince her şeyi dünyaya göre ayarlayacak, çağdaş yapacaklardı. Dünya derken İslam dünyasından kopmuş olarak tamamen batıya endeksli bir hayat tarzı benimseyeceklerdi. Eğitim sistemleri, tatil günleri, tarih ve takvimleri batı kültürüne göre ayarlanacaktı. Daha açık bir ifade ile kendi kültür ve tarihinden soyutlanıp batı kültürünün mukallidi olacaklardı.
Tabi ki, bu İslam kültürü için bir kıyımdı. Takvim bir milletin en temel dayanaklarından önemli hadiselerin dönüm noktasıdır. Eğer bir milleti yok etmek istiyorsanız önce onun takvimini tarihini yok edeceksiniz. Tarihinden kopmuş insanların gelecekle alakalı hiçbir hedefleri olmaz. Eski hafıza silinip resetlenir, Bugün coğrafyamızı bile batının verdiği isimlerle ancak tanımlıyoruz.
Kur'an-ı Kerim, bunun Müslümanlar açısından ne kadar vahim bir durum olduğunu şu ayeti kerimeyle açıklıyor: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları kendinize veliler (önder ve rehberler) edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin velileridirler. İçinizden kim onları veli (rehber, danışılacak makam) edinirse, o da ondandır. Şüphesiz Allah zalimler gürûhunu başarıya ulaştırmaz." (Maide 51)