İki zıt şeyden (toprak ve nefha-i ilahiden) terkip edilen insan, hangi tarafın ağır geleceğini ispatlamak için devamlı bir imtihana tabi tutulmaktadır. Bu tarzdan yaratılışının amacı da budur. İnsanın yetenek, bilgi, mal ve makam yönünden hırs sahibi gibi farklılıkların sebebi de yine bu ilahi sınavın bir gereğidir. Allah (cc) insanlara verdiği bu gibi özelliklerle onları denemektedir.
Buna göre insana verilen mallar, canlar ve yetenekler, birer deneme aracıdır. Ona verilen malı nereden kazanıp nereye harcayacağını, kendisine emanet edilen canı neyin uğrunda geçirmekte ve neyin arkasında nefes tüketmekte ve ona ihsan edilen bilgi, yetenek ve kabiliyetleri nerede ve nasıl harcamakta olduğu hakkında imtihan vermektedir.
Kur'an-ı Kerim, nimet verilerek denemeye tabi tutulan nankör insanın yanlış tutumunu şöyle haber veriyor: "Fakat insan, ne zaman onun Rabbi kendisini bir denemeden geçirse, ona bir ikramda bulunursa, onu nimetlere koysa; 'Rabbim bana ikramda bulundu' der. Ama ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: 'Rabbim bana ihanette bulundu' der." (Fecr: 15-16)
Olgun mümin, nimetin azlığının veya çokluğunun bir deneme olduğunun şuurundadır. Bu yüzden nimet bol olduğu zaman şımarmaz, malı ile kibirlenip yoldan çıkmaz. Nimet azaldığı zaman da Allah'a şikâyette bulunmaz. O nankör değil, şükredici olmaya çalışır. Bilir ki, geçici olan dünya hayatı bir imtihan yurdudur. Bu hayatın devamını sağlayan her şey de bir imtihan aracıdır. İşte bu sınavın hikmetini anlayan ve gereğini yapanlar kazanır.
Müminin günlük olarak ibadet olsun adet olsun tüm amellerinden dolayı, zaman zaman sıkıntı ve musibetlerle karşı karşıya gelebilir. Bu yeni durum karşısında onun etkisi ve tepkisi ölçülür, sabır ve tahammül gücü, kin, intikam, haset ve gurur duyguları eğitilir. Mal, mülk, para, kadın, çocuk, kazalar, hastalıklar insanın denenip sabırla ve ağırbaşlılıkla kabullendiği takdirde manevi dereceler kazandığını belirlemek için karşısına çıkan başlıca imtihan konularıdır.
Müslümanlar için sadece iman etmek yeterli değildir. İmanın kökleşmesi ve sağlamlaşması için onların çeşitli denemelerden geçirilerek imanının tahkiki olup olmadığının ispatı gerekir. Allah'u Teâla, içlerinden kendi yolunda cihad edip sabredenleri ortaya çıkarmak için Müslümanları birtakım zorluklar ve sıkıntılarla karşı karşıya getirir.
Yine bu imtihanın bir parçası olarak müminler dinlerinden, hak davalarından döndürmek için birtakım saldırı, azap, işkence ve ambargo gibi belalara maruz bırakılır. İşte mümin, böyle bir imtihanla netlik kazanmak durumunda olduğunun bilincinde olarak hareket etmelidir. Zira bu imtihan onun samimiyetini ve kalitesini ortaya çıkarmak içindir.
Tıpkı ham madenin kazanda kaynatılıp iyisinin kötüsünden ayırt edilip rafine edilmesi gibi, mümin de dünyada devamlı eziyetlerle bela ve musibetlerle karşı karşıya getirilir. Böylece madendeki cevherin ortaya çıkarılması gibi, samimi Müslüman ile gevşek Müslüman net olarak ortaya çıkar. Kur'an-ı Kerim, bu imtihan hakkında şöyle buyurur:
"İnsanlardan öylesi vardır ki, 'Allah'a iman ettik' der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah'ın azabıyla bir tutar. Ama Rabbinden 'bir yardım ve zafer' gelirse, andolsun; 'biz gerçekten sizlerle birlikteydik' demektedirler. Oysa Allah, âlemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?" (Ankebut: 10)
"(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öylesine yoksulluk ve sıkıntı dokundu ve öyle sarsıldılar ki, Peygamber ve beraberindeki müminler: artık Allah'ın yardımı ne zaman! Dediler. Bilesiniz ki, Allah'ın yardımı yakındır." (Bakara: 214)
Şüphesiz Allah'ın azabı insanlardan gelecek fitnelerden daha büyüktür. Mü'minler sürekli birtakım fitneler ve belalarla karşılaşmak durumundadırlar. Bu meyanda denemeyi başaranlar, imanlarında samimi olduklarını ispatlayarak sonsuz mükâfatı kazanacak, kaybedenler ise, dünyada da ahirette de akıbetleri hüsrandır.