Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberlerin malına mülküne değil, getirmiş oldukları tevhid davasının mesajını insanlığa ulaştırmada onların misyonunu yüklenme konusunda davalarının varisleri ve temsilcileridirler. Bu vazifeyi bihakkın yerine getirenler hangi asırda ve hangi nesilde yaşıyorlarsa yaşasınlar orada peygamberin bir gölgesi hükmündedirler.
İşte bu görevin bilincinde olarak vazife ifa edenlere Rabbani âlimler denir. İmam Taberi rahmetullahi aleyhi, Rabbani âlimleri şöyle tarif eder: "Rabbani âlimler ilimle beraber toplumun siyaset, tevcih ve tedbirini (yönetim ve idaresini) de bilen, toplumun dünya ve ahiret maslahatını sağlayacak şekilde onlara rehberlik eden âlimlerdir." (Taberi tefsiri: c, 3. s, 292)
Buna göre Rabbani Âlim, Rabbinin yolundan giden, Rabbinin sözünü en yüce, hatırını her şeyin üstünde tutan, Rabbinin sevdiğini seven, sevmediğini sevmeyen, mazlumun yanında zalimin karşısında duran kimsedir. Rabbani âlim, Allah'ın hükmü dışında hiçbir hükmün veya gücün karşısında boyun eğmez; zulme ve zorbalığa karşı sessiz ve suskun kalmaz. O sadece kitabı değil, aynı zamanda toplumu ve dünyayı da okuyan kimsedir.
Rabbani âlim, ilmini dünyası için alet etmez, âlim olmanın ilk derecesi, dünyanın değersiz ve fani olduğunu, ahiretin ise çok kıymetli ve baki olduğunu bilmektir. Allah'u Teâla, ilmini dünyası için alet eden âlimleri çok kötü bir şekilde zem etmiş, kendisinden sakınarak ilmini tevhit davasının hizmetine sunan Rabbani âlimleri ise övmüştür:
"Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! Demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olarak rabbaniler olunuz." (Ali İmran: 79)
"Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır." (Ali İmran: 199)
Kötü âlimler için de şöyle buyurmaktadır: "Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu (kitapta yazılı olan hükümleri), mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek kesin söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kötü bir alış-veriş!" (Ali İmran: 187)
Ebu Hureyre (ra)’den Resulullah sallellahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim Allah rızası için elde edilmesi gereken bir ilmi, dünyalık elde etmek için öğrenirse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile alamaz." (Ebu davud:3664; İbni Mace:252)
İşte bu ikinci sınıf Rabbani değil, Rebeni âlimlerdir. Rabbine değil, kendisi gibi aciz kullara boyun eğen, onların elindekinden nemalanmak veyahut onların hışmına uğramaktan korunmak için her dediğine eyvallah eden zavallılardır. Ebedi saadetlerini elde etmek için kendilerine verilen ilmini, geçici dünyalık mevki ve makamları, hazır menfaat ve çıkarları tercih eden akılsız ve kişiliksiz kimselerdir.
Sonuç olarak bugün ümmetin uyanıp yeniden şaha kalkması için, onları uyandıracak Rabbani âlimlere ihtiyaç vardır. Hz. İsa aleyhisselama: "her hâlükârda senin arkandayız, canımız pahasına seni koruyor ve destekliyoruz" diyen havariler gibi, Peygamberimiz sallellahu aleyhi veselleme: "buyurun ya Resulellah! Canımız malımız ve evlatlarımız senin yoluna fedadır" diyen ashabı kiram gibi cesur, fedakâr bir nesli yönetecek âlimlere ihtiyaç vardır.
Âlimlerin misyonu nasihat ve uyarmaktır. En zalim yöneticilere bile -ister hoşlarına gitsin ister gitmesin- bu nasihat ve uyarılarını cihad bilinciyle yapabilmektir. Aksi takdirde kapanması mümkün olmayan derin yaralara neden olabilir. Zira âlimlerin suskunluğu zalim yöneticileri cesaretlendirdiği gibi, halkı da umutsuzluğa, karamsarlığa sürükler. Hatta bazen bu suskunluğu kendileri için bir fetva bile telakki ederler.
Mevla; cümle Müslüman toplumlara işlerini rehber âlimler ile yapan bir ümmet olma şuuruyla ayağa kalkmayı nasip ve müyesser eylesin.