“Oku yaratan Rabbi'nin adıyla. O, insanı bir aşılanmış kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmediği her şeyi öğretti.” (Alak: 1-5)

Ayet-i Kerime'de "Allah" lafzı celili yerine "Rab" lafzının kullanılmasında büyük bir hikmet vardır. Kur'an'da "Allah" ismi Celâlinden sonra, en çok kullanılan kelime "Rab" kelimesidir. "Rab" kelimesi, "ra" ve "b" harflerinden müteşekkildir. Bu harflerin bir araya gelmesi, Arapçada şu manaları ifade eder: 1. Bir şeyin ıslahı ve bunun devamını temin etmek, 2. Bir şeye sarılmak, sahip çıkmak ve ona devam etmek, 3. Bir şeyi bir şeye eklemek ve devamını sağlamak.

"Rab" kelimesi, "Rabbaniyyun" şeklinde kullanılınca eğitim-öğretim ile ilgili çeşitli manalara gelir. "Rabbaniler" kavramı, "Rab olan Allah'a mensup insanlar" demektir. Bir insan nasıl Rabbe mensup olabilir? Ayet, bunun bilgi ile okunan ve öğrenilen kitap sayesinde, eğitim ve öğretimle gerçekleşeceğini söylemektedir. Kitabı öğrenen ve tatbik eden insan, gelişerek Rabbe mensup hale gelir.

Demek ki Rab, "yavaş yavaş gelişip, kemale ulaşmak veya ulaştırmak" manasına da gelmektedir. Bilgi ile insanın ulaşacağı, nihai olgunluk seviyesini ifade etmektedir. Hem o seviyeye giden gelişmenin, hem de seviyenin kendisi olmaktadır.

Buna göre her şey yaratan rabbin adıyla olmalı ve başlanmalıdır. O Rab ki, insana akıl irade vermiş, ona en büyük ikramda bulunmuştur. Ona okumayı, kalemle yazmayı öğretmiştir. Bütün bunların üstünde ona bilmediği nice ilimleri, fenleri ve sanatları öğretmiş, bunları kullanacak iradeye sahip kılmış, yönetmesini ve kullanmasını öğretmiştir.

İslam, ilahi ilimlerin yanında insanlığa hizmet edecek bütün ilimlere önem verir. İslam ilim öğrenme, öğretme, eğitme, yetiştirme ve olgunlaştırma dinidir. Çünkü Kur'an'ın bütün ayetlerinde temel olarak Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem tarafından öğrenme ve öğretme tevcihi vardır. Her ayet, doğrudan veya dolaylı olarak bir öğrenim ve öğretim metodunu öğretmektedir.

O, vahiy yoluyla Allah'tan öğrendiklerini Müslümanlara öğretirdi. Anlamadıkları hususları izah eder ve belirli bir olgunluğa eriştirene kadar eğitici faaliyetlerine devam ederdi. Diğer taraftan Kur'an-ı Kerim'in ayetlerine baktığımızda insanın kendisini tanıyıp, bileceği konulara bakmayı emreden 350, öğretime işaret edenlerin ise 750 civarında olduğunu görmekteyiz.

Sonuç olarak bu aralar -bir eğitim ve öğretim yılına daha girerken- her kes bu ayeti okumakta, bunun üzerinde yorumlar ve açıklamalar yapmakta, teşvik ve tevcihte bulunmaktadır... Yetkililer, eğitimciler, vaizler, hatipler, köşe yazarları... Ancak hepsinin unuttukları veya atladıkları bir şey var! O da bu okumanın yaratan rabbinin adıyla olmasıdır.

Peki, mevcut eğitim ve öğretim sistemimiz, adı "milli" olmasına rağmen, bu ilahi yönlendirmeyi dikkate alıyor mu? Veyahut bu çerçevede oluşturulmuş bir eğitim müfredatımız var mı? Mevcut eğitim müfredatımızda ilahi ilimlerin ne kadarına yer veriliyor? Eğer laik Kemalist sistemin müsaade ettiği kadar din dersi keyfi bırakılmış ise bunu nasıl izah edebilirsiniz?

İşte bütün bu sorular cevapsız olarak ortada dururken, kalkıp İslam'ın ilk emri "oku" ile başlıyor, demekle neyi kastediyor veya neye teşvik ediyoruz! Eğer bunun önünde anayasal bir engel -ki laiklik bunun önünde en büyük engeldir- varsa o zaman açık açık bunu söylemek ve kaldırılması için tüm siyasi ve kanuni yolları zorlayarak mücadele etmek gerekmez mi?

Her şeyden önce bu işin rabbani olup olmadığını konuşmak ve bununla alakalı kamuoyunu aydınlatmak gerekir. Evet, okumak Allah'ın emridir, ama Allah'ın dinini inkâr etmek için değil, Onun dinini yaşamak ve kelimesini en yüce kılmak için olmalıdır. Temelinde din düşmanlığı, olan Avrupai bir eğitim sistemi ile okumanın Allah'ın adıyla olmasının ne alakası vardır?

Mevla doğruyu doğru öğrenip, doğru yerde kullananlardan eylesin.