Helal ve haram dairesini belirlemek Allah'a aittir. Hiç kimsenin, zühdünden dolayı, nefsini kırmak amacıyla Allah'ın mubah kıldığı bir şeyi, lezzet verdiği için haram kılması caiz değildir. Bir şey, helal ise, nefsimizin hoşuna gidecek şekilde temiz ve lezzetli ise, ondan yararlanmak en tabii yoldur. İslam, faydalı ve lezzet veren şeylerden faydalanmayı insanlara yasaklamaz.
İslam neyi yasaklamış haram kılmışsa mutlaka onda insanlara zarar vardır. Eğer o şey, şeran haram ise, o nitelik onda olduğu sürece ondan uzak durmak ve onu kullanmamak gerekir. Ama eğer helal ise afiyetle ve gönül hoşluğu ile yemek ve kullanmak bir haktır. Allah (cc), Kuran'ı Kerim'de haram kılmadığı bir ziyneti, süsü veya temiz rızıkları haram sayanları çok galiz bir şekilde uyarıyor.
"De ki: 'Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram kılmıştır De ki: O güzel rızıklar, dünya hayatında müminler içindir; kıyamet gününde ise yalnız onlarındır. İşte Biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz." (A'raf, 32)
İslam, israfı menetmiştir. Müslümana, rızkın helalinden yiyip içerken dahi kendini ona zorlamamaya, bunu alışkanlık haline getirmemeye dikkat etmelidir. Zira tiryakilik yapan, onsuz yapamadığımız şeyler, giderek helal olmaktan çıkan bir duruma gelebilir. O halde Mümin, tiryakilik yapan gıdaları ölçülü kullanmalıdır.
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, bulduğu zaman karnını helal yiyeceklerle doyurur, ama yemede aşırıya, lükse ve israfa kaçmaz, bulduğuna şükreder; bulamayınca da sabrederdi. Eline geçtikçe tatlı yer, rastladıkça bal şerbeti içer, buldukça et yerdi. Bunların hiç birini adet hailine getirmez, alışkanlık yapmazdı.
"Size verdiğimiz rızkın temiz olanından yiyin. Ama bu hususta taşkınlık etmeyin; sonra gazabım üzerinize iner. Kimin üstüne gazabım inerse artık o, (ateşe) düşmüştür." (Taha, 81)
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemden, az yeme ve tam doymadan sofradan kalkma konusunda birçok hadisi şerif varid olmuştur. Fıkıh âlimlerimiz bunu şöyle açıklamışlar: Az yemek, sofradan doymadan kalkmak sünnet; doyuncaya kadar yemek câiz; doyduktan sonra yemek ise haramdır.
Helal ve temiz yiyecekleri doyduktan sonra yemeye devam etmek, öncelikle israftır: "Yiyin, için; fakat israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez." (A'raf, 31)
Tıbben de vücudun ihtiyacını aldıktan sonra yemeye devam etmek, vücuda fazladan yük yüklemekten başka bir şey değildir. Bir Arap şairinin dediği gibi, İnsanın kendisini taşıyacak miktara yeme ihtiyacı vardır; fazlası ise kendisi onun taşıyıcısı (hamalı) olmaktır. Gerek nebevi tıp ve gerek modern tıp da bunu aynen onaylamaktadır.
Nitekim Mısır Kralı Mukavkis, peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin davet mektubunu alınca Ona birçok hediye göndermişti. Bu hediyeler arasında –Müslümanları tedavi etmek üzere- bir de doktor vardı. Allah'ın resulü sallellahu aleyhi vesellem, bütün hediyeleri kabul eder, doktoru ise geri gönderir. Ona: "sen memleketine dön, burada kalsan mesleğini unutursun; çünkü biz acıkmadan yemek yemeyiz, yediğimizde de doymadan keseriz, bu yüzden bizi doktorların eline düşürecek hastalık olmaz" buyurmuştur.
Hekim olan Allah (cc), insanların ve canlıların ihtiyaç duyduğu her şeyi yaratmıştır. İnsana düşen; hem bu dünyadaki, hem ahiretteki azığı elde etmek için gayret sarf etmesidir. Böylece gayretin yönü ve içeriği ile rızkın helalını veya haramını tercih etmiş olacaktır. Ve ahiret rızkını bu dünyadan kendisi göndermiş veya sadece burada tüketmiş olacaktır.
Hamd olsun, bizlere temiz ve helâl rızıklar ihsan eden Allah'a. Şükürler olsun bizi doyuran, içiren ve afiyet veren Rabbimize. Hamdü senalar olsun bizi Müslüman kılan, imanla şereflendiren, pis, zararlı ve haramlardan uzaklaştıran, temiz ve güzel şeyleri ayırabilecek özellikler bahşeden Rabbimize.