Bu haftaki makalemize başlamadan önce, henüz yolun başlangıcındayken duyduğum iki acı haberden dolayı üzüntülerimi ve katılamadığımdan dolayı da özrümü beyan etmek isterim:

 

 Birincisi muhterem Hacı Bayancuk ağabeyin annesi halise Anne`nin vefatı; ikincisi de sevgili Sedat Şeran kardeşimin annesinin vefat haberleridir. Bunun haberini Avrupa yolculuğu gibi kritik bir yolculuk esnasında öğrenip de gidemediğimin teessürünü yaşıyorum.
 
Bu vesileyle, hem muhterem Hacı ağabeyime hem de Sedat kardeşime en içten dileklerimle taziyetlerimi bildirir, kendilerine sabrı cemil, merhume annelere de özellikle Halise annemize rabbimden gani gani rahmet ve mağfiret niyaz ederim.
 
Avrupa izlenimlerimize gelince; Türk Havayolları Uçağıyla Frankfurt Hava Limanına indiğimizde polis biraz bizi oyaladıktan sonra salıverdiler. Dışarı çıkar çıkmaz sağ olsunlar kardeşler önceden gelmiş hazır bekliyorlardı. Çok güzel ve sürprizlerle karşılaştık. Yüzler tebessüm dolu, gözler ışıl ışıl ve sevinçle hasret bir arada… Çünkü nice yıllardan sonra kimi kardeşlerle yeniden sılaya kavuşmuş ve özlem giderme imkânını yakalamıştık.
 
Ve derken bizi alıp oradan kimimizi direk fuar mahalline; kimimizi de ziyaret ve konferans yerlerine götürdüler. Sağ olsunlar yeme içme konusunda zaten bir kusur yoktu, hak etmediğimiz iltifatlarla da bizi mahcup ediyorlardı.
 
Avrupa`da ekonomik ve ulaşım olanakları bizdekinden daha elverişli olduğundan dolayı hayat, daha hızlıdır. Mesela biz, o günün sabah namazını İstanbul`da, öğle ile ikindiyi Almanya`da, akşam ile yatsıyı da İsviçre`de kıldık. Hem de bu arada birkaç muhabbet fasılası ve yemek sohbetleri olduğu halde. İsviçre`de Mehmet Göktaş hocamla birlikte verdiğimiz konferans ise o günkü sohbetlerin son fasılasıydı. Gösterilen sıcak ilgi ve samimi alakalar bizleri mahcup ettiriyordu.
 
Ertesi sabah ayrılmak zorunda kaldık. Oradan İtalya`ya geçerken gün ışığıyla İsviçre`nin içinden geçiyoruz. Alplardan (meşhur alp dağları) geçen otobanları, yeraltını köstebek ağına çevirmiş gibi bir tünelden çıkmadan öbürüne giriyor. Bu dağlar arası vadilerdeki her bir yerleşim biriminde mutlaka birkaç saat kulesini görebiliyorsun. “bunlar neyi sembolize ediyor” diye arkadaşımdan sorduğumda ise, “bunlar kiliselerdir” dedi. Bir an aklıma çok şey geldi: Acaba bunlar neyi ifade ediyor. Yoksa İsviçre`nin Saatleri bundan dolayı mı meşhur.
 
Bunu bir daha sorduğumda rehber arkadaşım: yo yo hocam! Avrupa ülkelerindeki bütün kiliselerin çan kulesinde bu saat vardır” deyince düşüncem daha da derinleşti ve daldım gittim… Doğrusu Mekke`de Allah`ın evi karşısında yükselen o saat kulesinden biraz daha gıcık aldım.
 
Bir devletten bir başka devlete geçerken gümrüklerde memurlar uzaktan bir aracınıza bakıyor ve bir site kapıcısı kadar bile bekletmeden “geç” diye işaret ediyorlar. Ben bazen arkadaşlara takılarak: “bu ne biçim gümrük! Bizdeki Bingöl-Diyarbakır arası Abalı Karakolu`nun zekâtı bile etmez” diyordum.
 
İtalya`da fazla bir gelişme göze çarpmadığı gibi insanları da buz gibi soğuk. Ancak Müslüman kardeşlerin sıcak ilgisi ve samimi alakaları bir başkaydı. Çok güzel bir mescit (kültür merkezi) inşa etmişler, ama ne yazık ki, İtalyan devleti havadan sudan bahanelerle hala ruhsatlarını vermemiş. Bu iznin çıkmamasından dolayı Kardeşler biraz soğumuş, gevşemiş gibi görünseler de oraya gidişimiz onlar için büyük bir moral oldu ve bundan sonra daha da iyi olacağını umuyorum.
 
İki gün İtalya ziyaretimizden sonra, tekrar Almanya`ya döndük ve fuar yerinde kitap imzalama ve ara sohbetlerle faaliyetlerimize devam ettik. Teknik olarak ben orada fazla bir şey yapmadım, ama M Ali Gönül kardeşimiz, maşallah kitap basmayı becerdiği gibi satmayı da beceriyordu.
 
Oradaki en büyük faydamız veya faydalı olabileceğimiz şekil, farklı insanlarla, simalarla tanışmak, tanıdık dostlarla kardeşlerle özlem gidermek ve ayaküstü şeklinde de olsa gelen gidenlerle kısa sohbetler yaparak bire bir ilgilenmekti. Bunu da yaptığımıza inanıyorum İnşaallah`u Teâlâ.
 
Tabi ki, bu ara gurbetçi kardeşler bizimle ilgilenmek, misafir etmek için kıyasıya birleriyle mücadele ediyorlar. Bazen neredeyse birbirlerini kıracak duruma geliyorlar. Biz de gönüllerini kırmamaya dikkat gösteriyor isek de hepsini razı etmek mümkün değildir. Ama burada kaldığımız müddetçe inşaallah hepsini razı etmeye çalışacağız. Rabbim bu gibi kardeşlere zeval vermesin sayılarını ve muhabbetlerini daha da artırsın. Sahabe mesleği olan cömertliklerini ve fedakârlıklarını daimi kılsın. Haftaya devam etmek umuduyla Allah`a emanet olunuz.
Mehmet Şenlik