Kur'an-ı Kerim'de sık sık vurgulanan konulardan birisi de yetime iyi bakmak, onun hakkını zayi etmemek, onun malını yemekten sakınmaktır. İşte bununla alakalı şu uyarıları görmekteyiz:
"Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız ergenlik çağına erişinceye kadar (onun malına) en güzel biçimde yaklaşabilirsiniz." (En'am: 152)
"Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir." (Bakara: 220)
"Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir." (Nisa: 10.)
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, yetim malını yiyenlerle alakalı Mirac gecesinde şahit olduğu bir ibretlik olayı şöyle anlatmaktadır:
"Miraç gecesi bazı kimseler gördüm. Bir başkaları da cehennemden taşıdıkları kızgın taşları bunların ağzına bırakıyorlar. Sonra o (kızgın) taşlar bunların makatlarından çıkıyordu. Cebrail'e bunların kim olduğunu sordum. 'Bunlar yetim malını yiyenlerdir' dedi. Sonra "karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar" ayetini okudu." (Hafız Zehebi, Kitabu'l-Kebair)
Müfessir Süddi şöyle diyor: "Yetimin malını haksız olarak yiyen kimselerin herkesçe tanınsınlar diye mahşere sevk edildikleri zaman ağızlarından, burunlarından, kulaklarından ve gözlerinden alevler çıkar." (Hafız Zehebi, Kitabu'l-Kebair)
Yetimi yedirip içirmek ve himaye etmek konusunda Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır:
"Bir kimse, Müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürür sahiplenirse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allah'u Teâlâ onu mutlaka cennete koyar." (Tirmizi, Birr 14)
Ebu Hureyre (ra), Resulüllah sallellahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Allah'a yemin ederim ki, yetime merhamet edene, onunla konuşurken yumuşak davranana, yetimliğine ve zayıflığına acıyana, Allah'ın ihsan ettiği nimetler yüzünden komşusuna düşmanlık yapmayana Allah kıyamet günü azap etmez." (Taberani, Terğib, 5/ 172)
"Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanların evleri arasında en kötü ev ise, içerisinde kendisine kötü davranılan bir yetimin bulunduğu evdir." (İbni Mace, Edep, 6)
Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem, yetime sahip çıkmayı sadece teşvik etmekle kalmamış, aynı zamanda icraatıyla bizlere örnek olmuştur. Bir bayram günü Allah'ın peygamberi namazdan sonra cemaatin bayramını sorarken çocukları da sorar. Ancak bir çocuğun bir köşeye çekilmiş yüzünü iki avucunun arasına alıp ağladığını görür. Ona yanaşıp: "Niye ağlıyorsun yavrum" diye sorar, çocuk: "niye ağlamayayım? Babam Uhud'da şehit oldu, annem de başkasıyla evlendi. Benim babam yok ki gidip elini öpeyim, sevineyim" der. Allah'ın peygamberinin gözleri dolar, çocuğu okşar ve yavrum; istemez misin ben senin baban olayım, Aişe annen, Fatıma da ablan olsun. Çocuk nasıl istemem deyip kalkar onunla birlikte eve gider ve en güzel elbiselerle çocukların arasına döner...
Bu çocuğun adı, Beşir bin Akra'dır. Rivayetlere göre Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem vefat edince çocuk işte şimdi ben asıl yetim kaldım! Demiştir.
Sonuç olarak yetimler toplumun en ezilmiş insanlarıdır. İhtiyaçlarını görme ve sahip çıkılma hususunda diğer insanlardan çok daha muhtaçtırlar. Günümüzde bu çocukların bir kısmı anne veya babasını hastalığa, kazaya kurban vermişken kimileri de dünyanın değişik yerlerinde birilerinin dünyalık hırslarına kurban edilmiş, daha çocukluğunu yaşayamadan şehirleri yıkıldığı kadar ruhları da tahrip edilmiş savaşın soğuk yüzüyle karşılaşmıştır.
Bunların anneleri, babaları artık yanlarında yok. Onların da diğer çocuklar gibi sevinmeye eğlenmeye ihtiyaçları vardır. İşte bunlar herkesten daha çok bakılmaya sahip çıkılmaya muhtaçtırlar. Onlar Hz. Peygamber'in yanındaki Enes gibi, Beşir gibi olmayı arzuluyorlar. Müslümanlardan ilgi, sevgi ve şefkat görmeyi umut ediyorlar...