Başta kalabalığın miktarı hakkında fikir yürütenlerin sözleri bana biraz abartılı geldi ise de ortalığın çekilmesinden sonra kalkıp etrafı gözlemlediğimizde etrafa dağılan boş su petleri, kalabalığın nereye kadar gittiğini ve yer ettiği alanı bize net göstermiş oldu. İşte o zaman telaffuz edilen o milyon sayıya hak vermek zorunda kaldık.
İnanıyorum ki bu kalabalık, bu izzetli duruş, şimdiye kadar bölge üzerinde hesapları olan birçok siyasi ve medya aktörlerinin ezberini bozdu ve hesaplarını ziru zeber etti. Yıllardır Kemalist blok ile Marksist bloktan başka kendilerine bir seçenek tanınmayan, baskıyla dayatmayla bu iki bloktan birine zorlanan bölge halkı, tercihlerinin ne olduğunu orta yere koymuştur. Artık referanslarının İslam olduğunu, Muhammedî yol olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Sanırım meydandaki coşku, kör olmayan gözlere açık bir adres göstermiştir. Mehmed Göktaş Hocamızın konuşmalarında ifade ettiği gibi: “Diyar-ı Muhammed”de yeni bir tarih yazılıyor. Diyarı Ahmed`in istasyon meydanı bu kez bir başkaydı. Peygamber sevgisiyle yürekleri fokur fokur kaynayan, gözlerinin içi ışıl ışıl parlayan insanların, duruşu ve haykırışı öncekilerden çok daha farklı ve daha muhteşemdi.
Evet, Diyarbakır`ın İstasyon Meydanı`nda bir rahmet dalgası yaşandı. Bu dalganın küçük artçıları, bütün bölgeye yayıldığı gibi, ülkenin her tarafına, doğusuna da batısına da hatta batının batısına da yayılacağı gözüküyor ve yayılacaktır inşaallahu Teala. Çünkü gelip bu ihtişamlı ortamı görenler canlı canlı şahit olanlar, gidip kendi memleketlerinde de aynısını yapacaklarına dair kesin ve peşin karar veriyorlar. Çünkü inananlar burada yeni bir adres buluyor, yeni bir parola ile tanışıyorlar. Bunun adı Muhammedî Sevda…
Evet, neden, niçin? Ve ne sebeple bu insanlar günün yarısından fazla bir süre bu meydanda bıkmadan usanmadan ayakta bekliyor, parmakları ve bayrakları havada durmadan salâvat getiriyor ve tekbir haykırıyorlar. Ya şu Peygamber Sevdalıları denilen dernekler ne yapıyorlar da bu kadar insanı burada toplayabiliyor, ne gibi bir motivasyonla bunları meydanda tutabiliyor ve coşturabiliyorlar… İşte bunu anlamayanlar, bunu garipseyenler belli ki, şimdiye kadar bu insanların sesine kulak tıkamışlar, gerçeklerine göz yummuşlar ve dünyalarından kopuk yaşamışlardır.
Ama Peygamber Sevdalıları bu halkın içinden geldikleri ve bağrından çıktıkları için, halkın çilesini bizzat kendileri de yaşayıp çektikleri için onları anlıyor ve dertlerine tercüman olabiliyorlar. Duygu ve hassasiyetlerine vakıf olarak sadece bir yaralarına dokunuyor, oraya parmak basarak körelmiş duygularını harekete geçiriyorlar. İşte onlar da ani bir irkilmeyle böyle cuşu huruşa geliyorlar.
Bunu hâlâ anlamayanlar varsa o gün Mehmed Göktaş Hocamızın: “Benim bir temennim var; diyorum ki, ey Allahım! Bu gün bu meydanda toplanan bu kalabalığı, Şeyh Said ve onunla birlikte bu sevda uğruna canlarını veren aziz İslam şehitlerine de göstermeni istiyoruz. Göster ki kanlarının boşa gitmediğini… Öğrensinler” dediğinde insanların nasıl coştuğunu, gözlerinden nasıl yaş fışkırığını ve ortamın nasıl elektriklendiğini bir görmüş olsalardı herhalde anlayacaklardı.
Evet, bundan sonra bu azim potansiyelden yararlanmak için bütün siyasi aktörler iştahla hem de eğilerek gelebilirler. (Çünkü Kemalist kart da Marksist kart da artık iflas etmiştir. Artık dijital dünyanın konjonktürü, bütün dayatmaların bütün diktatörlüklerin kaybettiğini orta yere sermiştir. Artık İslam`dan başka insanlığın bir seçeneği, bir referansı kalmamıştır.)
Şunu da belirtmek gerekir ki, İslami camianın bundan bir rahatsızlığı asla söz konusu değildir. Hatta en büyük arzularıdır. Çünkü bu sevda yalnız bir kesimin, bir bölgenin malı değildir. Bu sevdaya gelen yol herkese açıktır. Bu sitede herkese yer vardır. Ama gelince sadece yüzlerini, dışlarını değiştirerek değil, içlerini de değiştirerek doğruca gelsinler, sahici olarak gelsinler.
Hz. Mevlana`nın dediği gibi “Ne olursan ol yine gel! İster Yahudi, ister Hıristiyan ve ister Mecusi ol, Yüz bin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” ama Nasuh bir tövbe ile mümin olarak gel! Sevgiye gel, muhabbete gel, kardeşliğe ve barışmaya gel…