Dünya kaç zamandır böyle onurlu bir direnişe ve izzetli bir ölüme şahid olmamıştı. 25 yıl kaldığı siyonist zindanlardaki esaretten kurtulduktan sonra bir köşeye çekilmedi. Aksine 25 yıl kaldığı zindandaki her gün, siyonist işgalci teröristlere karşı yüreğini imanla biledi. Siyonist esir Gilat Şalit’e karşılık, bırakıldığı andan itibaren cephenin en ön safına koştu direndi, mücadele etti. Dört bir yanı abluka altında tutulan Gazze’yi, Aksa Tufanı’na hazırladı.

Hareketin amacı, bu operasyonla 76 yıldır sözde bir devlet eliyle her gün katledilen ve toprağı çalınan Filistin halkının içinde bulunduğu durumu dünya kamuoyunun dikkatine sunmaktı. Siyonistlerin, değil sözde devlet, bir terör örgütü olduklarını, sadece Filistinlilerin değil tüm insanlığın düşmanı yaratıklar olduklarını dünya halklarına anlatmak istiyorlardı.

Belki uluslararası kuruluşlar ya da birkaç İslam ülkesi siyoniste rest çeker de müdahale ederler diye ummuşlardı. Ama olmadı.. Halkların meydanlara inen restinden öteye geçmedi tepkiler. 57 İslam ülkesi oturup kalkıp kınadılar sadece. Gazze’nin açlıktan can veren bebeklerine mamayı bile Refah’a sokacak iradeyi ortaya koyamadılar maalesef…

Şehid Sinvar, siyonist terör saldırılarının başlamasından kısa bir süre sonra batılı bir televizyon kanalına yaptığı özel bir röportajda şöyle konuşmuştu; “Biz uzun bir süre barışçıl yollarla direniş göstermeyi denedik. Zannetmiştik ki uluslararası toplum, hür insanlar ve uluslararası organizasyonlar işgali halkımıza karşı suç işlemekten ve katliam gerçekleştirmekten alıkoyacak. Ancak savaş makinesi işgal ordusu çocuklarımızı katlederken, dünya sadece durup seyretti maalesef.”

Sinvar’ın daha ilk günlerde yaptığı bu açıklamanın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen ne süren siyonist soykırım durdu ne de terör rejimine müdahale edecek bir İslam ülkesi çıktı!. Buna rağmen ne Gazze halkı geri adım attı ne de HAMAS hareketinin yetiştirdiği Kassam mücahitleri ve liderleri Heniyye, Aruri ve Sinvar gibi yiğit şehidler ahdlerinden dönmediler.

Sinvar aynı röportajın devamında dünyaya şu mesajı vermişti; “Bizden dünyanın gözü önünde beyaz bayrak kaldırıp direnişi noktalamamızı bekliyorlar. Katledilirken uslu duran iyi huylu kurbanlar olmamızı ve sesimizi çıkarmamamızı bekliyorlar. Bu asla olmayacak. Biz, elimizdeki kısıtlı imkanlarla da olsa halkımızı savunmaktan geri durmayacağız.”

Büyük komutan Sinvar, nitekim cephenin en ön safında siyonist teröristlerin savaş uçaklarıyla bombaladıktan sonra ancak tanklarla ilerleyebildikleri Gazze’de çatışarak şehid oldu.

Siyonistlerin algı yapmak için yayınladığı ancak algının ters teperek tüm dünyada büyük bir etki yapan dron görüntülerinde Sinvar, ağır yaralı olduğu halde elindeki sopayı drona fırlatarak son nefesine kadar mücadeleden geri durmadığı görülüyor.

Oysa siyonist rejim Sinvar’ı bir tünelde kıstırıp öldürmeyi veya aşağılayarak ele geçirmeyi düşlüyordu. Ya da esirleri kendine kalkan yapmış veya sivillerin sığındığı bir okul bir hastanede bulmayı umuyordu. Bu bir yıl boyunca bombaladıkları cami, okul, hastane tüm sivil alanlar için ‘Kassam birlikleri buralarda saklanıyor’ yalanları uydurmuşlardı. Sinvar için de PR çalışmalarını bu yönlü hazırlamışlardı. Ancak Sinvar, sirenler çaldığında sığınağa kaçan terörist Netanyahu’ya benzeyemezdi. O, halkı için canını hiçe sayan kahraman bir komutandı..

O da bilindik liderler gibi son model arabalarda gezebilir, geniş malikanelerde rahat koltuklarda oturup siyaset yapabilirdi. Ama yapmadı, yapamazdı da. Çünkü o bir mücahitti. Davası Rıza-yi İlahi, Kur’an-ı Azimüşşan’dı. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in günümüz ashabıydı. O mücahid peygamberi örnek almış O’nun yolunu takip ediyordu. Tıpkı Efendimizin Bedir, Uhud, Hendek ve birçok savaşta sahabeleriyle omuz omuza Allah için cihad ettiği gibi Sinvar da Kassam mücahitleriyle omuz omuza siyonist teröristlere karşı savaşmıştı.

O sözünün eri bir lider olarak Haçlı-siyonist yedi düvele karşı dünya tarihine geçen bir direniş destanı yazdı. Düşmanları, zannediyor ki bu yiğit toprağa düşünce amaçlarına ulaşacaklar. Bilmiyorlar ki bu dava sadece bir toprak meselesi değil, Allah'ın davası. Yani küresel çapta süren iman-küfür savaşı, yani kendilerini yalnız bırakan tüm ümmet adına savaşan serdengeçtilerdi onlar.  

Bu yiğit adamın şehadeti dünyada büyük bir uyanışa vesile olacak ve beraberinde zaferler getirecek inşallah…

Allah Azze ve Celle, kendi rızasına nail olmuş bu gibi yiğitleri Kur’an’da şöyle övüyor;

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 23)