Hafta başında Kayseri’de Suriyeli bir sapığın 7 yaşındaki yeğeni küçük bir kıza yönelik taciz haberi, gerçekten iğrendirdi.
Hemen akabinde akşam saatlerinde Suriyelilerin evlerine, işyerlerine, araçlarına yönelik vandallık örneği saldırılar yapıldı.
Milliyeti her ne ise sadece suç işleyen kişi cezasını çeker. Nitekim kolluk güçleri Suriyeli namussuzu yakalamış adli süreç başlatılmıştı.
Ancak bir kişinin işlediği adi bir suçu etnik bir boyuta çekerek cana mala zarar vermek resmen kaosun fitilini ateşlemektir ki; burada karanlık ellerin devreye girdiği görülüyor.
Çünkü bu vandalların Kayseri’nin farklı ilçelerinden toplanarak kamyonla olayın yaşandığı Melikgazi ilçesine getirildikleri görüntüler ortaya çıktı.
Kayseri’de başlatılan provokatör eylemler önce Suriye’nin kuzeyinde benzer provokatörlükle karşılık buldu. Ardından Adana, Gaziantep, Konya illerine sıçradı. Son olarak Antalya’da 17 yaşındaki Ahmet El Naif isimli bir genç, ırkçı vandallar tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
İçişleri Bakanlığı provakatif olaylara karışan 474 kişinin gözaltına alındığını, bunlardan 275'inin uyuşturucu kullanımı, yağma, adam yaralama ve tacizden sabıkası bulunduğunu açıkladı.
Düşünsenize eğer ortaya çıkmasa; uyuşturucu, yağma, tacizden sabıkalı bu kişiler şerefine namusuna düşkün halkmış gibi yutturulacaktı. Ancak kaos simsarlarının beklentisi; Suriyelilerin de kendilerine yapılan saldırılara karşılık vermesi ve ülkenin tüm şehirlerinin kaos ateşiyle harlanmasıydı ki; tutmadı şükür.
Uzun zamandır bu tür vandallıkların zihniyet zeminini oluşturan siyasi figürler, gerek iç hesaplar gerekse de dış mihrakların amaçları doğrultusunda üzerlerine düşen vazifelerini hakkıyla yerine getiriyor.
İşin düşündüren tarafı ise kiminin siyonist arka planlı olduğu ırkçı bu siyasi kişiliklere yönelik iktidarın kamu gücünü harekete geçir(e)memesi ve hiçbir siyasi, adli yaptırıma gitmemesinin acizlik mi, liyakatsizlik mi yoksa ferasetten yoksunluk mu olduğunu çözemiyorum..
Peki oluşturulmak istenen kaosun amacı neydi?
Bu olaylardan iki gün önce geçtiğimiz Cuma günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye ile diyaloğa açık kapı bırakan açıklaması belli ki bölge üzerinde hesapları olan ABD ve siyonist israil’i ciddi şekilde rahatsız etmiş görünüyor.
Çünkü Türkiye ile Suriye’nin anlaşması demek; İran ile de ilişkileri geliştirmesi demek. Bir aşama sonra ‘ABD’nin Suriye’de ne işi var’ söyleminin gelişmesi ve çıkması, Pkk/YPG’nin de sahipsiz kalması demek. Bu durum işgalci israil’i çok rahatsız ediyor.
Suriye’de milyondan fazla insanın can verdiği trajik yara elbette kolay kolay kapanmaz. Ancak bu yara üzerinden nemalanarak bölgeyi istikrarsızlaştıran ve Müslüman devletlerin bölük pörçük kalması üzere mekik dokuyan emperyal çabalar büyük.
Dokuz aydır Gazze’ye sahip çıkamayan 57 İslam ülkesine rağmen gözünü Lübnan’a dikmiş işgalci İsrail, Suriye’ye yapacağı kapsamlı işgal zamanına kadar zayıf kalmasını istiyor. Türkiye’nin bölgesel bir barış ve birliktelik arayışı; ABD’nin Ortadoğu hegemonyasının kırılması ve israil’in yalnızlaşması ve bölgesel işgal politikasını önlemek anlamına geliyor.
ABD emperyalizminin ülkeleri sömürme politikası şöyle çalışır; bir ülkeyi, Tunus gibi siyasi diktatör veya Mısır gibi askeri diktatörle yönlendiremiyorsan o zaman yerli gibi görünen siyasetçi, akademisyen, gazeteci, şarkıcı, işadamı gibi taşeronlar eliyle yönlendirmeye, politika geliştirmeye çalışırsın. ABD’nin dünya çapında tutan argümanı bu.. 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ABD’nin Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 50’den fazla ülkenin iç işlerine karışarak gerek siyasi müdahaleler, gerekse de 12 Eylül 1980, 15 Temmuz gibi askeri darbeler yaptırdığı biliniyor.
Türkiye, artık eski Türkiye değil ama düşman ve ayakçılarına karşı rehavet sürerse şu ana kadar elde ettiği kazanımları kaybeder.