Elleri güçlüyken HAMAS’ı “terör örgütü” görüp kaale almayan, zora düşünce ateşkes yapmak isteyen ABD ve avenesini izliyoruz bir süredir. Bunak Biden’e dayandırılan üç aşamalı ateşkes önerisiyle yeni bir oyalama taktiği deneniyor. Oysa savaşı sonlandırmak sözde süper güç ABD için bu kadar zor olmamalıydı.
Ateşkes öngören 3 aşamalı karar tasarısı BMGK’da kabul edilirken ABD Dışişleri Bakanı Blinken ise Doha’da yaptığı açıklamada HAMAS'ın ateşkes teklifinin değişmesini istediğini iddia etti. Oysa HAMAS, Biden’in üç aşamalı ateşkes açıklamasına sıcak yaklaşmış ve bir gün sonra yanıtını Katar ve Mısır'a iletmişti. HAMAS ayrıca BMGK kararını memnuniyetle karşıladığını duyurdu.
Ancak siyonist teröristlerin derdi başka. Onlar savaşı, karşılarında bir devlet gücü görmedikleri sürece sonlandırmak istemiyorlar. Çünkü 76 yıldır çalmış, çırpmış, yakmış, katletmiş kalan son özgür toprak parçası Gazze’yi işgal etmişken çıkmak istemiyorlar.
Oysa yıllardır iki devletli çözüm konuşuluyordu ancak; hayata geçen hep israil’in yeni yerleşim birimleri inşası, katliam, esaret ve sürgün politikasıydı. Siyonistin tüm yaptığı yanına kar kalırken arabuluculuk rolüyle ABD aslında tek taraflı davranarak siyonistlere hizmet ediyordu. İslam ülkeleri, olup bitenler karşısında kınamalarla yetiniyor, BM göstermelik uyarılarla kendi üzerine düşen tiyatral rolünü en iyi şekilde oynuyordu.
İşte HAMAS, 7 Ekim ve sonrası gelişmelerle bu oyunu bozdu ve siyonist-ABD ittifakı ile sadece batının çarkının dönmesi için kurulmuş uluslararası düzenin kirli yüzünü ifşa etti.
Bir de farklı hesaplar uğruna yapılan itirafların gün yüzüne çıkardığı gerçekler var.
ABD Kongre üyesi Massie, kendisiyle yapılan bir röportajda; AIPAC yani israil lobisinin her Kongre üyesine bir yetkili atadığını ve bunların “bebek bakıcısı” gibi olduğunu anlatıyor. “Kongre’de işler böyle yürüyor” diyen Massie, AIPAC’ın her yıl harcadığı milyonlarca doların ABD seçimlerinde oy’a ve yasalara etki ettiğini belirtiyor. Dolayısıyla yönetime kim gelirse gelsin israilin güvenliğini savunmanın bedelinin milyarlarca dolardan geçtiğini bu itirafla herkes gördü.
O halde; 7 Ekim sonrası işgal rejimini bizzat ziyaret eden ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada gibi batılı ülke liderleri ve gönderdikleri asker, silah, bomba, güdümlü füzeler, istihbarat ve finansal destek daha anlaşılır hale geldi değil mi?
Kassam tek başına kimlerle savaşıyor görün..
İslam ülkelerinin yardımsız bıraktığı Gazze halkı ve direniş hareketleri, 9 aydır tek başlarına yalnızca Allah’a dayanarak hem topraklarını savunuyor hem ümmetin onurunu muhafaza ediyor hem de insanlığı ayakta tutuyorlar.
Sahada binlerce asker ve tankını kaybeden israil ve ABD-AB ise uluslararası kamuoyu nezdinde de çok büyük bir prestij kaybı yaşıyor.
Telaviv’de eylemsiz bir gün yok gibi. ABD’nin tüm eyaletlerinde halk protestoları bir yana ülkedeki üniversiteler öğrencileriyle birlikte eylemde. Avrupa başkentlerinde milyonlar, polis şiddetine rağmen Filistin halkını savunmaktan geri durmuyor.
Ama işgalci teröristin tek yapabildiği sivilleri vahşice katletmek!..
Batılı ülkelerin israil’i sahiplendiği gibi Müslüman ülkeler de ilk günden ‘Gazze’ye Kudüs’e dokunursan bizi karşında bulursun’ diye çıkışsaydı işgalci böyle terör estirebilir miydi?
Kesinlikle hayır! Çünkü siyonist ancak güçten anlar…
Onun için Müslüman ülkeler ve yöneticileri daha fazla geç olmadan Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Ali Muhyiddin el-Karadaği’nin fetvası üzere harekete geçmelidirler…
“Müslüman ülke ve liderlerinin Gazze için ordularını harekete geçirmesi gerekiyor. Bu, Müslüman liderler için farzdır. Savaşa yol açsa bile Gazze’yi açlıktan kurtarmak dini bir zorunluluktur.”
Ve başkenti Kudüs olan Filistin devletinin ilan vakti gelmiştir…