ABD Dışişleri Bakanı Blinken yine işgal topraklarında. 7 Ekim’den bu yana 7 ayda 7’inci ziyaretini gerçekleştirdi. Sizin de dikkatinizden kaçmadıysa adam ABD’nin değil sanki israil’in dışişleri bakanı gibi..

Peki, işgalci israil’in sözde dışişleri bakanının kim olduğunu biliyor musunuz? Durun, internete girip aramayın, ben yazayım; Yisrael Katz..

Ben de bilmiyordum ama geçtiğimiz gün sosyal medyada Türkçe yazarak paylaştığı seviyesiz bir mesajla tanıdım kendisini. Mesajında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler'in adamı olduğunu, israil’i çökertmeyi, Kudüs'ü fethetmeyi hayal ettiğini belirterek böyle yapmakla Atatürk'ün mirasını ve Türk halkını utandırdığını yazmıştı. Mesajla birlikte paylaştığı fotomontajla sözde dışişleri bakanından ziyade çapsız bir trolü andırırken bu siyonistin Atatürk üzerinden yaptığı gönderim size de ilginç gelmedi mi?

Bu siyonist çapulcuya bu mesajı yazdıran, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Parlamenterler arası Kudüs Platformu Konferansı’nda “HAMAS Filistin’in Kuvayî Milliyesidir” diyerek sahiplenmesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 7 Ekim’den bu yana işgal edilen vatanını savunan HAMAS’ı her platformda sahiplenen ve işgalci israil’i bir terör şebekesi olarak gören bakış ve söylemleri dolayısıyla bir kez daha yürekten kutluyorum.

Neyse.. Konu Yisrael Katz’den çıktı. Bu siyonistin de zaten bir önemi yok. Onun yerine Blinken, israil rahat olduğunda savaşın sürmesi, sıkıştığında ise ateşkes yapılması konusunda yoğun diplomasiyi birkaç aydır zaten sürdürüyor.

Blinken 1 Mayıs’ta siyonist Herzog’la (sözde cumhurbaşkanı) tekrar görüştü. İşgalci israil ile HAMAS arasında süren görüşmelerin yapılamamasının tek nedeninin HAMAS olduğunu söyleyerek yine yalan konuştu.

Oysa kalıcı bir ateşkesin yapılmasını en çok da HAMAS istiyor. Savaşamadığından değil, halkı öldürülmesin diye. Tüm dünya, esirlerin serbest bırakılması aşamasından bugüne HAMAS’ın ortaya koyduğu tavrın yapıcı olduğuna şahid. Ancak işgalci israil, Gazze’de yaptığı soykırıma rağmen ateşkesin geçici olmasını ve esirlerinin bırakılması sonrasında katliamlara kaldığı yerden devam etmekte ısrarcı. 

İlk günden bugüne hiçbir esirini kurtaramadığı gibi umurunda da olmayan, askeri başarı gösterememiş, binlerce asker ve çok büyük teçhizat kaybı vermiş işgal rejiminin amacı HAMAS’ı Gazze’de bitirmek. Ama başaramadığı gibi bu isteği olacak şey de değil. Yapabildiği tek şey çocuk, kadın ve sivilleri en vahşi bir şekilde katletmek ki bu da vicdan sahibi insanlığı ayağa kaldırıyor.

İşte bu vicdan sahibi insanların Gazze için harekete geçtiği son etkili adres ABD üniversiteleri. Ülkenin neredeyse tüm üniversitelerinde öğrencilerin kararlı eylemleri ABD yönetimini zorluyor. Hatırlarsanız ABD on gün önce israil’in Refah’a girmesi için yeşil ışık yakmıştı. ABD’yi kaosa sürükleyen öğrenci eylemleri karşısında israil’in dışişleri bakanlığı görevini de vekaleten yürüten siyonist Blinken bu kez ateşkes olması için mekik dokuyor.

Mısır’da süren ateşkes görüşmelerinden bugün yarın bir sonuç çıkabilir. Ancak Bilinken’in yapmacık arabuluculuk diplomasisinin işgal topraklarını 7. ziyareti sonrasında terörist Netanyahu ne olursa olsun sivillerin kaldığı Refah’a saldıracağını açıkladı.

Bu, şunu gösteriyor; ABD’nin ‘Arabulucuk rolü’, ‘İki devletli çözüm’ önerileri hepsi fasa fiso!. Gerçek şu ki; işgal rejimi, Filistin topraklarında 100 yıldır sürdürdüğü terörizmle işgalin son aşaması Gazze direnişini kırarak tamamlamak istiyor. Buna müsaade edilmemeli. Direniş biterse Filistin davası da biter.

Uluslararası konjonktür Abbas veya benzer kişiliksizleri pazarlar. Abbas’la olsa olsa siyonistin müstemleke valisi olur. Neden mi? Geçtiğimiz gün Riyad Ekonomi Forumunda yaptığı konuşmada "israil'in tam güvenlik elde etme hakkı vardır ve bu bizim görevimiz" diyerek kirli zihniyetini bir kez daha ispatladı.

Türkiye, Filistin davasını sahiplenmekle birlikte yapılan soykırıma müdahale konusunda uluslararası sistemi kontrolleri altında tutan emperyal güçler dolayısıyla çekinceli yaklaşıyor. Buna karşın Çarşamba günü önemli bir gelişme yaşandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Türkiye olarak Güney Afrika’nın, işgalci israil’e karşı Uluslararası Adalet Divanında açtığı soykırım davasına müdahil oluyoruz’ açıklaması, son derece önemli bir adım oldu.

Aslında daha ötesi de olabilirdi. Soykırım derecesinde süren ve Arş-ı Âla’yı titreten katliamların yapıldığı Gazze’ye, Filistin devletine garantörlükte ısrar edilmeli(ydi). Hatta dindaşlarımız olmakla birlikte tapuları arşivlerimizde saklı o mübarek topraklar, siyonist teröristlere bunca zaman çiğnettirilmemeliydi. Tıpkı İngilizler ve Rumların baskılarına karşı ‘Artık yeter’ denilerek 1974’te Kıbrıs’a düzenlenen Barış harekatı gibi Filistin’e de bir ‘Barış Harekatı’ yapılmalı(ydı.)

Kıbrıs barış harekatının olduğu dönemi bir hatırlayalım..

1974 tarihinde, adadaki Rumlar ile Türkler arasındaki gerilim had safhaya çıkmıştı. Bu esnada Türkiye’de MSP-CHP koalisyonu iktidardaydı. Dönemin başbakanı Ecevit, BMGK’nın aldığı ateşkes kararına uyulması için Erbakan’ı ikna etmeye çalışır. Ancak Erbakan, “Neden uymak zorunda olalım, şu beğenemediğimiz israil, Birleşmiş Milletlerin 100’e yakın kararına rest çekti de ne oldu? Biz o kadar yok muyuz? Kesinlikle böyle bir şey olmaz. Harekât devam edecektir.” Demişti Ecevit’e ve Harekat başarıya ulaşmıştı.

Aradan 50 yıl geçmiş. Eski Türkiye ile BMGK’yı kaale almayıp İngiltere ve ABD’ye rağmen İngilizlerin sömürüsünün devam ettiği Kıbrıs, Türk Cumhuriyeti’ne dönüştürülebiliyorsa ‘Yeni Yüzyıl’ına ayak basmış 2024 Türkiye’si, Filistin’e asker gönderip garantör de olabilir devlet olarak da ilan edebilir.

Çok geç değil.. ‘Ayşe tatile çıksın’ mı?