31 Mart yerel seçimine iki aydan az bir zaman kaldı. Seçime girecek partiler hem aday tanıtımlarını yapıyor hem de halkı ziyaret ediyorlar. Gerek medyadan gerekse de sahada gördüğüm kadarıyla partiler ve aday çalışmalarında dikkatimi çeken birkaç hususu ifade etmek istiyorum.

HÜDA PAR gibi dava misyonlu çalışan bir iki istisna dışında neredeyse tüm partilerin sadece seçim dönemi halkı hatırlayıp ziyaret etmesi, dikkatimi çeken konuların başında geliyor.  

İktidar, hükümetiyle belediyesiyle ‘zaten halka hizmet ediyorum, iç içeyiz’ düşüncesiyle halka yönelik böyle bir hassasiyeti taşımıyor. Ancak ‘iş başka dostluk başka’ derler ya.. Mecburi hizmetin dışında halkın halini hatırını seçimin konuşulmadığı vakitlerde de sormanız gerekmiyor mu?

Ya mecliste grubu bulunan muhalefet partileri? Sadece seçimden seçime halkın kapısını çalmaya nasıl yüz buluyorsunuz, anlamıyorum..

Türkiye’de alışılmış siyasetin dışına ne zaman çıkacaksınız? Halkı seçim sonrası da sorup, varsa sorununu dinlemeyi, derdine çare olmayı ne zaman öğreneceksiniz?

Ne ilginçtir ki halkın çoğunluğu bu durumun farkında olmasına rağmen adeta Stockholm Sendromuna yakalanmışçasına bir önceki seçimde oyunu verdiği partiden şaşmaması da anlaşılır gibi değil...

Diğer bir konu seçim yarışının adaletsiz bir şekilde icra ediliyor olması.. Türkiye’de seçim barajını aşamayan partilere hazine yardımı yapılmıyor. Yerel seçimler için verilmediğini biliyorum. Genel seçimler için verilen hazine yardımı yerel seçimler de dahil partilerin tüm ihtiyaçlarını karşılar bir meblağı buluyor.  

Bu yardımı alan partiler hem insan kaynağı, hem de her türlü araç gereç, alet edevat, reklam, algı çalışmasını yaparken, hazine yardımından yoksun kalan partiler seçim öncesi gerekli insan kaynakları, reklam ve tanıtım çalışmalarından mahrum kalıyor. Bu haksızlık büyük bir eşitsizliğe neden olmakta ve seçim sonuçlarına da etki etmekte maalesef. Bugünün mağrurunun yarının mağduru konumuna düşmeyeceğini kim garanti edebilir? Adalet herkese lazım.. Bu konuda bir kanuni çalışmanın yapılması elzemdir.

Bir başka seçim adaletsizliği; ister iktidarda olan hükümetin elinde bulunan belediyeler olsun, ister muhalefette olan bir partinin bünyesinde bulunan belediyeler olsun, mevcut belediye başkanı, belediyenin imkânlarıyla seçime girmemeli. Ya da belediyenin imkanlarını o ilde kaç tane belediye başkan adayı varsa tümü için kullandırtmalı. Haydi diyelim ki belediyenin imkanlarını kullandırtmadı, bari adayın kendi imkanlarıyla yapacağı tanıtıma engel olmasın.

Misal; İstanbul’da CHP, Bursa’da AK Parti, Amasya’da MHP, Diyarbakır’da kayyum; kendi çıkarlarını korurlarsa ve seçime girecek diğer partili adaylara alan açmazlarsa bu yaklaşım adaletli olur mu; olmaz. Ama maalesef seçime girilen tüm il, ilçe ve beldelerde böyle bir eşitsizlikle adaletsizlik sürüyor.

Bir de ülkenin önde gelen ulusal basın ve medya kuruluşları var ki; sabah akşam gündemlerinde tuttukları sadece üç dört parti var. Sanki bu partilerle anlaşmışlar gibi.. Geri kalan partileri konuşma ya da konuşturma ihtiyacı hissetmiyorlar. Seçim süresi boyunca konuşmaya tenezzül etmedikleri partileri anca ya bir polemik vesilesiyle gündeme getirirler veya halkta ciddi bir karşılığını sezdiklerinde yine de halk için değil de TV’lerinin izlenirliğini artırma maksadıyla gündemlerine alırlar. İstisnalar hariç tabi ama basın ve medyanın bu tavrı basın etik kurallarına hiç mi hiç uymuyor.   

Ne yaparsak yapalım her şeyden önce insan kalmayı, temiz fıtratı korumayı başarmamız gerekir. Üç günlük dünya hayatımızı para, şan, şöhret, mevki, makam için mahvetmeyelim, değmez... Tüm partiler ve adayların halka hizmet için adil ve dürüst olmakla birlikte ehliyet ve liyakat kıstasıyla hareket etmesi gerekir. İnsan kalmakla birlikte ülke olarak kalkınmak, hakkaniyetli olmayı gerektirir.