Hatırlıyor musunuz 2000 yılında babası Cemal’in arkasına sığınan 12 yaşındaki Muhammed el Durra’yı; siyonist teröristlerce ateş açılarak şehid edilmişti hani..
İşte birkaç gün önce Cemal el Durra, iki erkek kardeşini de şehid verdi Allah’a Gazze sokaklarında… Aradan 23 yıl geçmiş aynı babanın bu kez iki erkek kardeşini, kardeşinin eşini ve onların tek kızlarını birden katlettiler terörist işgalciler…
Gazze’de yaşananlara dair sosyal medyaya düşen görüntülere bakmaya yürek dayanmıyor. Yaralıları tedavi eden doktorun siyonist bombalarla şehid düşen çocuğuyla karşılaşma manzarası.. 2 yaşındaki bebeği ve altı yaşındaki kızına veda eden annenin feryadı… Ya da tüm ailesi şehid olan bebeğin masum masum etrafa bakışı… Yaşanan vahşetler sadece bunlar mı; değil elbette.
Şu ana kadar 300’ü bebek, 1000’i aşan çocuğun vahşi barbarlarca katledilişine şahid oldu anne babalar ve usulca izleyen tüm dünya.
Siyonist rejimin “HAMAS hedeflerini vuruyoruz” yalanına hiç kimse inanmıyor. Çünkü gelişen teknoloji bu yalan algıyı hemen kırıyor.
Okyanus ötesinde bulunan ABD’nin ayakta zor duran başkanı Biden’in “HAMAS kırk çocuğun kafasını kesti” açıklamasının dezenformasyon ürünü olduğu ispatlanmakla birlikte olayın aslının ise siyonist rejimin attığı bombalar sonucu onlarca bebeğin kafasının bedeninden ayrıldığı gerçeği var ortada.
Gazze’de bulunan Çin Devlet Televizyonu muhabiri kadın, gözyaşları içerisinde sürdürdüğü canlı yayında “5 yaşın altında kafası olmayan en az 10 Filistinli çocuk saydım” diye konuştu. Bunu söyleyen bir Gazzeli değil, Çinli bir kadın gazeteci!
Siyonist rejim resmen soykırım suçu işliyor.
Çocukların yanı sıra kadınları, yaşlıları ve şu ana kadar katledilen üç binin üzerinde insanın neredeyse tamamı sivillerden oluşuyor.
Bu soykırım değil de nedir!
Bu savaş suçu değilse nedir!
Ama kimin umurunda ki..
Uluslararası Hukuk.. İnsan Hakları.. Uluslararası Ceza Mahkemesi.. gibi terimler, nitelemeler, kavramlar ve sözde otoritelerin, söz konusu mazlumlar olunca devre dışı kaldığının en bariz örneği sergileniyor Gazze’de…
Bu kuruluşlar ve terimler; söz konusu tehdit, Amerika, Avrupa veya batılı ülkelerin önemsediği ülkeler olunca uluslararası hukuku devreye sokuyor ve işletiyor.
Eğer ki söz konusu bir İslam ülkesi ve konu Müslümanlar ise uluslararası hukuk defteri kapanıyor, ORMAN KANUNLARI devreye giriyor.
Ve bu Orman Kanunlarını işleten bu barbar Siyonist batılılara rağmen bir Müslüman lider çıkıp da Filistin’i devlet olarak tanıdığını ve askeri anlamda destek vereceğini açıklayamıyor? Çok acı bir tablo maalesef…
Hangi halk, bu bilmem kaçıncı bombalarla dövülüp şehidler vermesine, evlerinin başlarına yıkılmasına rağmen direniyor, kazanıyor ve yeniden inşa ve ihya ederek diriliyor adeta.
Hangi ülke insanı topraklarını savunmada ve terk etmemede Filistin halkı gibi bir duruş sergileyebilmiştir acaba? Ne tarihte ne günümüzde bir benzerini hatırlamıyorum.
Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmak sadece Filistinlilerin vazifesi değil, tüm dünya Müslümanlarının ortak sorunu ve çözümü noktasında da farz bir durumdur. Ancak yapılan katliamlar artık sadece dünya Müslümanlarının meselesi de değil tüm insanlığın meselesi haline gelmiştir. Bakın bu yaşanan son katliamdan sonra başta ülkemizde İstanbul, Diyarbakır ve Konya olmak üzere Avrupa, Asya ve Afrika kıtasında bulunan ülkelerin başkentlerinde sadece Müslümanlar değil vicdanı olan milyonlar Filistin’e destek, siyonist vahşeti tel’in etmek için meydanlardaydı. Bu gösterilerin etkinliğini gören birkaç Avrupa ülkesi yönetimi, siyonistlerin yanında olduklarını göstermek amacıyla yasaklama getirdi. Burada Müslüman ülkelere de düşen; gerek askeri anlamda, gerek insani anlamda Filistin halkının yanında dirayetle durmalarıdır. Aksi halde Siyonist vahşete ortak olunacağı bilinmelidir.
Ve eğer Müslüman liderler hiçbir şey yapamayacaklarsa Müslüman halkların onlardan tek isteği var; kaldırın sınırları.. Bakın milyonlarca insan Filistin’e akıyor mu akmıyor mu?
Siyonist rejim artık tüm insanlığın sorunudur ve bu sorun ortadan kalkmadıkça insanlık rahat etmeyecektir.