Ya siz hiç mertçe bir iş yapmayacak mısınız? Nasıl insanlarsınız? Bir kazanım elde etmeyi ya da bir yerlere gelmeyi, sürekli gayrimeşru yollardan mı elde edeceksiniz? Meşru bir yol yürümeyi ne zaman öğreneceksiniz?
Kimlerden mi bahsediyorum; Ankara’da olup da millete hizmet etmesi gerekirken cumhurbaşkanı yardımcılığı hayaliyle kendini yollara vuran Mansur Yavaş’tan.. Sonra, Marksist örgüt Pkk bayrağı altında poz vermekten çekinmediği gibi Savcı Selim Kiraz’ı katleden katillerle telefonla görüşebilen ve bunu da gazetecilik başarısı olarak sunan sözde gazeteci İsmail Saymaz’dan.. Daha çok isim var ne dediğini bilmeyen ama bu ikili ile başlamış olalım.
Mansur Yavaş, Sinop’ta çıkmış halkın karşısına “ Terörist teröristtir, bunun Pkk’lısı, HÜDA PAR’lısı ayırımı olmaz, hepsinin kökünü kazırız” diyerek Pkk ile HÜDA PAR’ı bir tutan cehaleti ortaya koymuş. Ayrıca “Terörist” diyerek hakaretle kirli algı oluşturmak, “Kökünü kazırız” demekle kendini icra makamında görerek suç işlemiştir. Milletin, belediye başkanlığı yapsın diye oy verdiği birinin daha görev süresi dolmadan milleti yarı yolda bırakarak başka makamlar peşinde koşması, o kişinin niyetinin halka hizmet olmadığını rahatlıkla ortaya koyuyor.
Yazdıkları ve konuştuklarıyla çoğu kez yalancılıkla suçlanan, dosyaları mahkeme raflarında gereksiz yer kaplayan bir isim de İsmail Saymaz adlı sözde gazeteci. Geçmişte kartel medyasında sıradan işler olan “çamur at izi kalsın” yalan haberciliğiyle yetişen dönemin çaylak İsmail’i bugün, geçmişin Uğur abilerinin uyguladığı gazeteciliği, Sedef ablasının öğretileriyle icra etmeye çalışıyor ama tutturamıyor.
İsmail Saymaz, geçtiğimiz gün yazdığı yalan yanlış köşe yazısında geçmişte FETÖ’nün kumpası olduğu ortaya çıkan ve mahkemenin beraat verdiği bir olayı farklı olayları da birbirine çarpıtıp Ak Parti Mersin dördüncü sıra milletvekili adayı Faruk Dinç’i direk hedef göstermişti.
Bu hedef göstermeden birkaç gün geçmeden milletvekili adayı Faruk Dinç’in kullandığı HÜDA PAR Mersin lokaline ses bombası atılarak saldırıya uğradı. Allah’a şükür kimseye bir şey olmamış. Ancak bu yaşananlar; toplumsal kaosa yol açabilecek, sonuçları ağır vahim olaylar.. Sebebiyet verilen bu olayda Dinç’in avukatları gerekli şikayeti ilgili mercilere yapmış olabilir. Ancak böylesi toplumsal olayları tetikleyebilecek vakıaların şikayet gerektirmeyecek savcılık takibi ile soruşturulmaları halkın emniyeti açısından elzemdir.
Bir diğer saldırı da HÜDA PAR Yalova İl Başkanlığına yönelik.. Burada ise partinin tabelasına yönelik 4. kez saldırı gerçekleştirilmiş durumda…
Hırsız kovalayan bekçinin silahından çıkan kurşunun kazara İYİ Parti il binası camına isabet etmesi üzerinden fırtınalar koparan 7’li koalisyon ortağı Akşener’e, adayı Kılıçdaroğlu’na sormak lazım; Mersin’de Ak Parti adayının lokaline atılan bu bomba sizlerin seçim lokallerine yönelik olsaydı tepkiniz ne olurdu? Durun ben söyleyeyim; “İktidar yenileceğini anlayınca illegal bir şekilde bizi engellemeye çalışıyor” diye avazınızın çıktığı kadar vaveyla koparırdınız. Sesinizi Avrupalara, Amerikalara ulaştırır, dost bildiklerinizden yardım isterdiniz.
Can alıcı soru ise şu; beraber aynı yarışta olduğunuz bir partinin lokaline yönelik bu eylemi kınamayacak mısınız? Nerede sizin özgürlükçü barışçıl yanınız? Eğer kınamazsanız saldırıya uğrayan parti ve tabanı bu saldırının nereden geldiği tahmin sıralamasına sizi de koymaz mı? İyi düşünün…
2014’te şuanda cezaevinde olan Selahattin Demirtaş’ın başında olduğu HDP MYK’sının ortak imzayla Kobani bahaneli halkı sokağa çağırması sonrası sokaklar günlerce savaş alanına çevrilmişti. Şehid Yasin Börü ve arkadaşları vahşice katledilmiş, akabinde onlarca insan da hayatını kaybetmişti.
6-8 Ekim olayları, yaşanan çok acı bir tecrübe. Ülkenin seçime giderken yalan, iftira ve kaosa zemin hazırlayan girişimlerin benzeri toplumsal bir kaosu yeniden tetiklemeyeceğini kim garanti edebilir?
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun birçok kez tekrarladığı, “Seçime gidiyoruz, savaşa değil” sözü, tüm siyasi kişiliklerin aklından çıkarmaması gereken çok önemli bir uyarı tavsiye niteliğindedir. Buna uymayan ve taşkınlık derecesine getirenlerin icra makamlarınca uyarılması gerekmekle birlikte asıl gereken cezayı 14 Mayıs’ta bu aziz milletin sandıklarda vereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
CHP’nin başını çektiği 7’li koalisyon bileşenlerinin yalan, iftira, geçmiş dönemlerden tescilli gerçekleştirmedikleri vaat ve tehditlerine baktığımızda insanın aklına üçüncü dünya ülkelerinin dikta rejimlerinin yapılacak seçimleri kazanmak için her türlü yalan yanlış, hile ve desiseleri, hatta işledikleri cinayetleri geliyor.
20 yıldır halkın güvenerek yönetimde tuttuğu Cumhurbaşkanı Erdoğan da üçüncü dünya ülkeleri rejimlerinin yaptığı gibi bir baskıyla göstermelik seçimler düzenleyemez miydi? Elbette yapabilecek imkana ve güce sahip durumda. Devletin tüm imkanlarına sahipken ve yapması halinde diktacıların değişmeyen oranı yüzde 90’larda bir oranla seçimlerin galibi olabilecekken hiçbir şekilde buna tenezzül etmemesi büyük bir erdemlilik hareketi değil midir?
Geçmişte atası büyük zulümler görmüş bu halk, CHP yönetimlerinin iktidarda kalması yada zihniyetinin iktidarını korumak adına yapılan darbe ve darbecileri unutur mu?
Türkiye’de iktidar olmasına rağmen gayrimeşru bir yola başvurmayı aklından dahi geçirmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu adilane düşüncesi karşısında bu millet, muhalefette olmalarına rağmen devletin sahibiymiş edasındaki cüretkarlığı işleten CHP zihniyetine iktidarın anahtarını teslim eder mi?
İslam ülkesi Türkiye’nin Müslüman halkları, geçmişi çok kirli zihniyetlere, ‘Eski Türkiye’ özlemi çekenlere 14 Mayıs’ta sandıklarda gereken cevabı verecektir inşallah…