7’li koalisyon bileşenlerinin baş döndüren yalan mesaisi devam ediyor. Kirli siyasetlerini yalan ve iftiralar ile sürdürürken, bastıramadıkları durumlarda ise tehdit dilini seçiyorlar. Hele inanılacak gibi olmayan uçuk vaatleri bir yana, bir önceki seçimlerde vaat ettiklerinin yalan olduğu itiraflarının kayıtları gündemdeyken yapamayacakları vaatlerde bulunmaları karşısında şaşkına dönmemek elde değil. Değer mi bir seçim uğruna insanın yalan ve iftira atması? Değmez tabi ama anlayana…
Değerlerinden taviz verenlerin bir süre sonra vicdanlarından, daha sonra insanlıklarından yavaş yavaş taviz verdiklerini hissedersiniz ve giderek kişiliksizleştiklerini görürsünüz. Yalanlarının bir gün ortaya çıkması yüzlerini kızartmaz. Çünkü hak ve hakikati görmeyen, duymayan algılayamayan duyuları, astarlaşan suratlarının çok yüzlü davranmalarına olanak tanır.
Ak Parti’nin 20 yıllık iktidarı dönemine baktığımızda eksiklikleriyle birlikte büyük bir dönüşümün yaşanarak ülkenin ‘Eski Türkiye’den feragat ettiğini rahatlıkla görebiliriz. Ekonomiden sosyal hayata, eğitimden sağlığa, savunma sanayine birçok alanda ciddi ilerlemeler kaydedilmiş, yapılan vaatler tutulmuş. Bu vaatlerin teminatı ise yirmi yıldır tek isim üzerinden yürüyor; Recep Tayyip Erdoğan. Ona olan güven ilk günkü gibi devam ediyor. Halkta ‘O diyorsa yapar’ diye bir inanç oluşmuş.
Bir de 12 yıllık geçmişine rağmen önemli mesafeler kateden ve geleceğin siyasi arenasına yön verecek HÜDA PAR var ki; daha şimdiden 14 Mayıs seçimlerinin kilit partisi konumuna yükselmiş durumda… Cumhurbaşkanı Erdoğan’a desteğini açıklar açıklamaz 7’li koalisyon ve bileşenlerinin yalan ve iftiralar üzerinden halen bile saldırılarına maruz kalması, HÜDA PAR’ın seçim sonuçlarını değiştirecek potansiyele sahip, ayağı yere basan ve toplumda çok ciddi karşılığı olacağını ortaya koyuyor. Yönetim anlayışında halkın Can, Mal, Din, Akıl ve Nesil emniyetini sağlamaya dönük adil bir düzeni kuracağını her fırsatta deklare eden HÜDA PAR, hiç kimsenin mağdur olmayacağı insanı ihya merkezli bir anlayışla ülkeyi kalkındıracakları vaadi halkta yer bulmuş ve büyük teveccühe dönüşmüştür.
CHP’nin kurmay zihniyetinin Türkiye cumhuriyetinin kurulmadan önce halka verdiği vaat ile cumhuriyet kurulduktan sonra Müslüman halklara ihanetinin benzer eylem, söylem ve uygulamalarıyla günümüz 2023 seçimleri öncesinde halkı yeniden kandırmak üzere tekrarlanmak istendiği açıktır.
Sırtlarını dış güçlere dayayan İttihatçıların Sultan Abdülhamid’i tahttan indirebilmek için her türlü hile ve desiseyle birlikte diktatör söylemlerinin, zihniyetin günümüz temsilcilerinin de argümanı olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik söylemlerinden anlayabilmekteyiz.
Geçmişten mirasla taşıdığı zihniyetin kodlarını bir bir işleten Kılıçdaroğlu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sürekli ‘diktatör’ diyerek Sultan Abdülhamid’in nasıl tahttan indirildiyse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da halkın gözünden düşürmeye yönelik algı operasyonu çektiğini görebilmekteyiz. Ama Kılıçdaroğlu’nun unuttuğu bir şey var ki eskiden olmayan teknoloji şimdi var ve dünya küçük bir köy misali, herkesin her şeyden haberi var. Diktayla yönetilen ülkelerde muhalefet yapmanın imkansız olduğunu herkes bilir.
Türkiye diktatörlükle yönetilecek ve muhalefet lideri Kılıçdaroğlu ülkenin Cumhurbaşkanına seni “Hapislerde çürüteceğiz, ağır cezalar getireceğiz. Hapiste albümlere bakar da o eski günleri yad eder. Öyle kurumlara emir vererek kurtaramaz bu kişi.” Şeklinde cümleleri kullanabilecek öyle mi? Bu haddi aşan cüretkarlıklar, geçmiş bozguncu zihniyetin kirli tezahürüdür.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun yüzüne karşı söylediği “Ben diktatör olacağım ve sen de ortalıkta dolaşacaksın, öyle mi? diye çıkışını da unutmuyoruz. Ancak Kılıçdaroğlu, yüzyıl önceki senaryoyu 2023 Türkiye’sinde işletebileceğini zannedecek kadar öngörüsüz olduğunu maalesef 15 Mayıs sabahı anlayabilecek ama iş işten geçmiş olacak.
Bir de Dersim’de, Zilan’da CHP zihniyetinin katlettiği onbinlerce Kürde rağmen, 28 Şubatta Müslümanları fişleyerek türlü zulümler yaşatan aynı zihniyetle aynı masada oturan koltuk davalıların tabanlarına yaşattıkları Stockholm sendromunu da ibretle izliyoruz.