Kabil’e geldiğimiz günün ertesi Türkiye’nin Kabil büyükelçiliğinden Batur Bey arıyor. Kendisini tanıttıktan sonra hal hatır soruyoruz ve bir ihtiyacımızın olup olmadığını soruyor. Yok, deyip teşekkür ediyoruz. Önceki gün yine arayınca müsaitlerse yarın elçiliği ziyarete geleceğimizi ifade ediyoruz. “Tamam buyrun gelin” diyor. Ertesi sabah Mihmandarımız Nimetullah Hoca, İstanbul’dan tanıdığımız Seyid Haşimi, ben ve Bekir hoca elçiliğin yolunu tutuyoruz. Biraz sonra elçiliğin önündeyiz. Kapıda Taliban askerleri, barikatın arkasında ise çelik sürgülü kapı açılıyor, araçta bomba taraması yapıldıktan sonra ikinci çelik sürgülü kapı açılıyor ve elçilik binasındayız.

Burak Bey bizi sıcak karşılıyor. Oturup çay eşliğinde Afganistan’ın son durumunu konuşup merak ettiğimiz soruları soruyor, sohbet ediyoruz. Kalkarken büyükelçi Cihad beyi de elçilik korudorunda ayaküstü görüp tanışıyor, hal hatır soruyoruz. Mihmandarımız, yanında getirdiği Afganların özel giysisi Çaban’ı büyükelçiye hediye olarak takdim ediyor. Foto çektirip elçilikten tam ayrılacağız mihmandarımızın daha önce tanıştığı elçiliğin askeri ateşesi Sinan Bey ile karşılaşıyoruz, odasına davet ediyor, burada da bir Türk kahvesini içip elçilikten ayrılıyoruz.

Elçilikten çıktıktan sonra Raşid Dostum’un başkent Kabil’de bulunan malikanesine doğru gidiyoruz. Programımızda Dostum’unun malikanesini adeta bir karargaha çeviren Kari Selahaddin Eyyubi ile röportaj yapmak var. Kapıdaki nöbetçi Taliban askerlerine röportaj için geldiğimizi söylüyoruz. Daha önce haber verdiğimiz için bizi genişçe bir odaya beklemeye alıyorlar. Beklerken bir Taliban askeri de bizimle birlikte odada oturuyor. İslam tarihinden konuşuyoruz, konu Kudüs’ün fatihi Sultan Selahaddin’i Eyyubi’ye geliyor. Taliban askeri, Sultan Selahaddin’i Eyyubi’nin Kudüs’ü fethi aşamasında İslam dünyasını birleştirip öyle sefer başlattığını anlatıyor. Ben de katılarak, Sultan Selahaddin’in Kudüs için hazırlık yaparken bölük pörçük Müslümanları birleştirebilmek ve İslami bir bilinç oluşturabilmek için çok çabaladığını ve camilerin sabah namazı ve diğer vakitler dolması halinde Kudüs’e sefer düzenleyebileceği idrakiyle hareket ettiğini ve başarılı olduğunu ifade ediyorum. Sultan Selahaddin’in gönülleri Allah’a itaate alıştırdıktan sonra amacına kolaylıkla varabildiğini anladığımızı ifade ediyorum. Müslümanlar olarak bugünkü sorunumuzun geçmiştekilerle aynı olduğunu, aynı kıbleye dönük ve aynı peygambere inanan Müslümanlar olarak farklı dil ve düşüncelerde olmamızın birlikte hareket etmemizi engellememesi gerektiğini anlatıyorum. Karşılıklı sohbetimiz öğlen ezanıyla bitiyor. Abdest aldıktan sonra namaz için malikanenin geniş ön kabul salonuna geçiyoruz. İçeride yüz civarında Taliban askeriyle saf tutarak cemaatle namaza duruyoruz.

Kari Selahaddin Eyyubi, Kabil’le birlikte Pencşir, Kapisa ve Pervan bölgelerinden sorumlu komutan. Bugünlerde beş bölgenin daha komuta görevinin verileceği söyleniyor. Kendisiyle birkaç gündür görüşememe nedenlerimizden biri de Pencşir’de aralıklarla devam eden çatışmalar. Pençşir’in kontrolü Taliban’ın elinde ancak Ahmed Mesud taraftarlarının bir kısmı teslim olurken bir kısmı dağlara çekilmiş, vur-kaç taktiğiyle çatışıyorlar. Ahmed Mesud’un hangi ülkeye sığındığı belli değil ancak belli olan Tacikistan’ın Ahmed Mesud’un arkasında olduğu. Ve Tacikistan’ın arkasında da bir yanda batılı ülkelerin desteği bir yanda Rusya’nın bastırdığı iddiaları ağır basıyor. Ahmed Mesud, Afganistan cihadının önemli yapı taşlarından olan Ahmed Şah Mesud’un oğlu. Taliban’ın Afganistan’ın kontrolünü ele geçirdikten hemen sonra kurulacak hükümette büyük pay sahibi olma isteği reddedilince isyan bayrağı çekmiş, Taliban’ın müzakereleri fayda vermemiş ve birkaç saatlik çatışmalardan sonra Taliban, Pençşir’i almıştı. Ancak çatışmaların hemen öncesi Ahmed Mesud’un önemli bir misafiri vardı; Bernard Henri Levy.. Batının ortak ajanı Levy, şimdiye kadar hangi şeytani plan ve hangi taşın altından çıkmadı ki.. Çatışma ve savaşların yoğun olduğu Irak, Suriye, Libya ve daha birçok ülkede fotoğraf vermekten de çekinmedi. Hem de sözde bir gazeteci ya da sözde bir aydın sıfatıyla… Henri Levy nereye girmişse fitne oradan eksik olmamıştır. Dolayısıyla Pençşir vadisinde de böyle bir durum söz konusu...

Neyse, Raşid dostum’un evine dönelim. Namaz sonrası sofra kuruluyor ve bizi de yemeğe davet ediyorlar. Sofrada Afgan pilavı, ekmek ve yeşil çay var. Sofrada yanımızda oturan dokuz ilçesi bulunan Serpul Vilayeti komutanı Sibğatullah Ruhani’yle tanışıyoruz. Kendisine bağlı iki ilçe emniyet müdürü ve bir grup Taliban askeriyle bölge komutanı Kâri Selahaddin Eyyubi ile görüşmeye gelmiş. Yemekten sonra kısa bir röportaj yapma isteğimizi kırmıyor. Halkın kendilerine bakışı, işgalciye karşı mücadelelerini sorup cevabını alıyoruz.

Sibğatullah Ruhani’yle söyleşimiz bittikten sonra Raşid Dostum’un Afganistan şartlarına göre görkemli kabul salonunda bulunan koltuklarda oturup Kabil komutanı Selahaddin Eyyubi’nin bizi çağırmasını  bekliyoruz. Derken içeriye bir düzine korumayla Afganistan İslam Emirliğinin Başbakan Yardımcısı Abdüsselam Hanifi giriyor. Biz de yanına giderek kendimizi tanıtıyoruz, ayaküstü hal hatır sorduktan sonra müsait bir vaktinde kendisiyle kısa bir röportaj yapmak istediğimizi bildiriyoruz, “olur inşallah” diyor. Ardından Selahaddin Eyyubi ile toplantıya giriyor. Biraz sonra başbakan yardımcısı ayrılırken bu kez farklı bir grup toplantıya giriyor, sonra bir başka grup.. Yardımcısını bulup soruyoruz, ‘farklı bölgelerden gelen çok sayıda kişi ile önemli toplantıları var, bugün yetişemeyebilir’ diyerek farklı bir gün için sizi misafir edelim diyor. Mecbur tamam diyoruz. O zaman malikaneyi dolaşalım diye izin istiyoruz. Tamam, deyip yanımıza yol göstermesi için bir Taliban askeri vazifelendiriyor.

Malikanenin içi bayağı büyük bahçeden başlıyoruz. Çeşit çeşit çiçek türlerinin bulunduğu bahçenin üstü şeffaf cam ile kapalı. Bahçeye girişte ön kabul salonunda olduğu gibi büyük akvaryumlar var. Bahçenin ortasında kurulmuş koltuklar ve bir de çok amaçlı, oturunca insanın kalkmak istemediği deri oynar bir koltuk var. Raşid Dostum’un koltuğu galiba… Bahçenin içerisinden iki kişinin yan yana yürüyebileceği ve yukarı terasa çıkan düz yürüme yolundan çıkıyoruz. Üst terasta kurulu koltuklar, dev ekran televizyon ve köşede Amerikan mutfak bir de bar bulunuyor.

Ben çekim yaparken bir Taliban askeri yanıma geliyor, “Biraz konuşabilir miyiz?” diyor. Tabi ki diyor ve dinliyorum. Filistinli Müslümanları, Hamas’ı soruyor, siyonist israil’in zulümlerini soruyor, onlara dair bilgi edinmek istiyorum, diyor. Anlatıyorum Filistin’de yaşananları, Hamas’ın verdiği İslami mücadeleyi, siyonist rejimin terörist faaliyetlerini.. Açıkçası kendi halinden başka kimsenin halini düşünecek fırsatı olmayan bu Müslümanların demek ki biraz rahatladıklarında kardeşlerini hatırlayabileceğini, yalnız bırakmayacaklarını düşündürüyor bana bu sorgu ve bu beni epey duygulandırıyor.

Buradaki çekimi yaptıktan sonra bahçeden çıkıp malikanenin alt bodrum katına iniyoruz. Yanından geçtiğimiz bir oda içerisinde sedyesi olan tam teşekküllü bir revir ve eczane var. Bir diğer bölümün girişinde yine büyükçe bir oda.. İçerisinde süs eşyası olarak köşeye bırakılan büyükçe bir içki şişesi. Raşid Dostum’un alkolik olduğunu duymuştum, bu görüntü resmi tamamlayan unsur oluyor. Odanın içerisinde tavanda bar ve sahnelerde farklı egzotik ışıklar saçan dönen bir şey duruyor. Görüntüler, bu büyük odada içkili partilerin verildiği hissi uyandırıyor bizde. Koridorda ilerliyoruz. Bir sonraki odada büyükçe bir salonun ortasında yüzme havuzu ve havuzun kenarında bulunan bir diğer odada jakuzi banyo. Hemen karşısındaki odada ise bilardo masası, kenarda oturma grubu ve köşede yine bahçede gördüğümüz Amerikan mutfak mini bir bar var. Koridorun sonunda ise bu bölümün yatak odası..

Gezdiğimiz bu alanlar daha malikanenin ön girişteki geniş salonu olan kabul bölümü, bahçe ve bodrumun bir bölümü. Malikanenin diğer bir yanında dört katlı bina, hemen yan tarafında Raşid Dostum’a ait Ayna Tv (Atv) televizyon kanalı binası bulunuyor. Televizyonun yayını şu an durdurulmuş tabi.

Özbek general Raşid Dostum’un yaşadığı bu şatafatlı malikanelerini yazmamızın sebebi; kendisinin, işgal sürecinde işgalci Amerika ile birlikte Afganistan’da büyük katliamlara imza atmış olması ve ülkesini batılı emperyalistlere pazarlayarak büyük rant elde etmesidir. Afganistan halkı açlıkla mücadele ederken Raşid Dostum şatafatlı lüks bir yaşam sürerek ve dahi büyük zulümler yaparak gününü gün ediyordu. Dostum’un Afganistan’daki karşılığı dağıttığı menfaat kadardır. Dostum’u destekleyenler, menfaatleri gereği zulüm çarkının dişlileriydi. Menfaat bitti mi, destek de bitmiştir demektir. Tabi, Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesi sonrası Raşid Dostum’un Afganistan’ı terk ederek ya Özbekistan ya da Türkiye’ye sığındığı iddiaları var. Eğer Türkiye, Raşid Dostum’a sadece Türk olması ve de Afganistan’da bir karşılığı olduğu hasebiyle ev sahipliği yapıyor ise yanılıyor ve Dostum’un şu ana kadar Afganistan’da yaptığı tüm melanetlerine de ortak olduğu/olacağı sonucunu doğurur, bu biline.