Buralarda fakirlik had safhada, insanlar çok erken sorumluluk sahibi olduğu gibi erken de yaşlanıyor. Çünkü hayat yükü çok ağır. Mezar-ı Şerif şehrinde ve başkent Kabil’de de dolaşırken dikkatimizi en çok çeken; şehrin tüm merkezi noktalarında adım başı karşılaştığımız kadın, erkek, çocuk her yaştan dilenen insanlar. Kim bilir belki bir zamanlar onlar da varlıklı insanlardı, bağları bahçeleri vardı. Ancak kahrolası savaş bu insanları acınacak hale getirdi. Onları bu hale düşürenler elbette bu dünyada hiç doymayan işgalci emperyalistler...
Arabayla Kabil’in merkezi caddelerinde yoğun trafikte ilerlemeye çalışıyoruz. Yan şeritte İslam Emirliği askerlerini taşıyan bir pikap, pikabın içerisinde ve üstünde elinde kaleşnikoflu İslam emirliği askerleri. 8-10 yaşlarında bir kız çocuğu pikabın üstünde oturan elinde kaleşnikoflu genç askerden para istiyor. Trafik durmuş vaziyette ilerlemiyor. Bu manzara bizimle birlikte yan taraftaki ve arkadaki araçların içinde bulunan insanların da dikkatini çekiyor. Genç asker çocuğa ısrarla bende para yok diyor ama çocuk anlamıyor. Ardından pikabın arkasında ve yanında bulunan iki araç sahibi çocuğu çağırıyor, gel onda para yok biz verelim diyerek çocuğu yanlarına çağırıp birkaç Afgani eline tutuşturup gönderiyorlar.
Daha düzenli bir orduya geçmemiş, tek tip üniformaları olmayan ve kiminin eskimiş kıyafeti, omuzlarında taşıdıkları silahlarıyla görevlerini yapmaya çalışan bu gönüllü askerlerin aldıkları düzenli bir maaşları yok. Mihmandarımızın ifadesine göre çoğunun öğlen yiyecek parası bile bulunmuyor. İki haftalık Afganistan ziyaretimiz süresince gözlemlerim; Taliban askerlerinin halka iyi davrandıkları, yardımcı oldukları, tabi halkın da kendilerini benimseyerek bağrına bastığı şeklinde.
İşgalcilerin 20 yıllık talanı sonrası ülkeyi terk etmesiyle kurulan İslam Emirliği, ekonomik anlamda çok zor durumda. Şu an devleti yeniden inşa etme sürecindeler. İşgal süreci boyunca yaşanan çatışma, kan, gözyaşıyla birlikte ülkede oluşturulan korku atmosferi insanları sürekli çevre ülkelere kaçmaya mecbur bırakmış. İş insanları da varlıklarını çekerek yatırımlarını hep farklı ülkelere kaydırmışlar. İşgalci Amerika’nın ülkede kendine bağlı olacak şekilde oluşturup çalıştırmak istediği yerli yönetimin de bu avantajı yakalamışken gerek dışarıdan gelen yardım paraları, gerekse de ülkenin kazanımlarını gah üstüne çökerek, gah peşkeş çekerek yağmalaması ve giderayak hortumlaması, ülkeyi ekonomik anlamda krize sokan sebeplerin başında geliyor.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik buhranı esnafla yaptığımız görüşmelerde de hissediyoruz. Daha önce para akışının olduğunu, şimdilerde ise kesildiğini ve bir durgunluk yaşandığını belirtiyorlar. Ancak şunu ekliyorlar; daha önce hırsızlık, gasp, cinayet terör vardı, Taliban geldi şimdi emniyet var diyorlar. Kabil’de esans ve bal işi yapan esnaf Nurullah, Afganistan’ın Vardak vilayetinden.
Güler yüzüyle bizi karşılayan Nurullah’a işlerinin durumunu, işgal dönemini ve Taliban sonrası dönemi soruyoruz. Nurullah’tan, ömrü savaşlarda geçmiş onurlu Afganistan halkına yakışır bir cevap alıyoruz. ‘Biz Müslüman’ız. İşgal altında işlerimiz iyi bir şekilde yaşamaktansa, özgür olarak bir parça kuru ekmeğe, bir bardak suya razıyız. İslam Emirliği geldi emniyet geldi, huzur geldi, hırsızlık, kapkaç, cinayetler bitti diyerek mevcut durumu özetliyor.
Taliban öncesi hırsızlık, kapkaç o kadar çokmuş ki insanlar sokağa çıkmaya korkar halde yaşıyorlarmış. Mihmandarımızın anlatımına göre ülke genelinde günde iki yüz civarında insan hırsızlık, kapkaç, cinayetler ve mafya sebepli hayatını kaybediyormuş. Taliban geldiği gibi kaos adeta bıçak gibi kesilmiş. Kur’an ve Sünnet çerçevesinde hareket edilmesi halinde İslam adalettir, huzurdur, özgürlüktür. Bir de anlayabilseler...
Afganistan’da evlenmek de zor. Çünkü evlenebilmek için çok ciddi para biriktirilmesi gerekiyor. Birkaç kardeş bir araya gelerek topladıkları paralarla bekar olan kardeşi evlendirmeye çalışıyor. Evlenecek kişi varlıklı değilse kardeşler devreye giriyor. O da olmuyorsa kişi para biriktirmek, evlenebilmek için yurtdışına kaçak yollardan gitmenin yollarını arıyor.
Tabi başlık parası ve düğünlerdeki şatafat çok abartılıyor. Mihmandarımızla inşaatı bitmek üzere olan sarayı andıran bir yapının yanından geçerken buranın ne olduğunu sorduğumda düğün salonu cevabını almıştım. Tabi, birkaç saatlik kira bedelinin 25 bin dolar olduğunu duyunca ise hayretimi gizleyememiştim. Muhakkak bir kaç bine kiralanabilecek düğün salonları da mevcut ancak burada gördüğüm bir kaç gelin konvoyundaki büyük ihtimalle kiralık lüks cipler, bana Afgan kültüründe gösterişin olmazsa olmaz olduğunu düşündürüyor.
Bir lokantada yemek yerken tanıştığımız 20 yaşındaki lokanta çalışanı Muhammed, sabah 7’den gece 24’e kadar kadar mesai yaptığını ve aylık 85 dolar maaş aldığını, sormamız sonrası anlatıyor. Bizimle Türkçe konuşan Muhammed, evli ve iki de çocuk babası... Türkçe’yi nerede öğrendiğini sorduğumda Türkiye’de diye cevaplıyor. Üç yıl İstanbul’da başlık parası için çalıştığını duyunca merakımız artıyor. Ne kadar başlık parası verdin sorumuza 19 bin dolar diyor, ‘biraz da abim yardım etti düğün masraflarıyla birlikte toplamda 25 bin dolarım gitti düğün için’ deyince hayretler içerisinde kalıyoruz. Bir yanda aldığı maaşın düşüklüğü diğer yanda evlenebilmek için illa ki başka bir ülkeye giderek çalışması gerektiği gerçeğinin bu diyarlarda yaşamanın çok zor olduğunu gösteriyor. Muhammed sadece bir örnek, görüştüğümüz birçok kişinin kardeşi veya bir akrabası ya Türkiye’ye veya Avrupa ülkelerine ya gitmiş ya da gidecek.
Bu durumun sebebi elbette işgalcilerin ülkeyi işgali ve kukla rejimlerin, bir parça menfaatleri uğruna ülkenin zenginliklerini şer güçlere peşkeş çekmeleriyle birlikte yaptıkları hırsızlık ve yolsuzluğun oluşturduğu fakirliğin halka yansıyor olmasıdır.