Amcam derdi ki; “devletin sadece kulağı çalışır, gözü ve aklı yoktur”.

Elbette yalın olarak bu söz doğru değil. Devletin sağlam işiten bir kulağının yanında hem aklı hem de gözü olmalı. Ancak amcam da bu tespiti haybeden yapmamıştı elbet. 75 yıllık bir tecrübe ve pratiğin eseriydi bu söz.

Zira devlet hep ağadan, amirden, hainden, kahinden, şahinden, katilden duyduklarına göre hüküm vermiş haklarında. Ferman, zindan, süngü, sürgün, düşmüş paylarına bu duymuşluktan.

Bu nedenle müşahede ve muhakemeden (göz ve akıldan) yoksun devlet daima 1 doğru 3 yanlışla yol almış. Görmeden ve düşünmeden sağa sola çarpa çarpa gah tarlaya gah zücaciye dükkanına dalmış.

Oysa devlet, duyduğunun üzerine “görme” ve “akletme” yeteneğini de sonuna kadar koyarak halkına zulüm ve haksızlık yapmaktan olabildiğince uzak durmalı, halkın huzuru için azami çaba sarf etmeli. Yoksa sadece duyduklarıyla hareket eden kör ve meczup birinden ne farkı kalır.

Gelinen noktada görünen o ki amcamın 75 yıllık tecrübesinin üstüne bir 75 yıl daha koyacağız. Zira “kulaktan dolma” bilgiler ile şekillendi “ceberut devlet”  anlayışı on yıllarca. Hiç değilse bu dönemde bir normalleşme bekleniyordu. Gözünün ve aklının da devreye girmesi bekleniyordu. Ancak görülen o ki bu beklenti hayal gibi.

80`li, 90`lı yıllarda PKK`nin dindarları tasfiye planına teslim olmadığı için hem örgütten hem de devletten dünya kadar zulüm gördü doğunun mazlum çocukları devletin “koca” kulakları sayesinde. Hem de akla hayale gelmeyen habis yol ve yöntemlerle…

28 Şubatın silindirinin en çok ezdiği kesimler yine bunlar oldu. Arkasından sonuna kadar destekledikleri 2003 ve sonrasındaki süreçte de hep “vebalı” muamelesi gördüler. Özellikle FETÖ`nün devletin kulağına fısıldadığı iftiralar ile…

“En zor günlerin adamı” olma sanını hak eden bu halkın mutedil evlatları sandıkların gasp edildiği bir yerde ve zamanda sandığa sahip çıkarken birkaç “baş okşama” iltifatı aldıysalar da, iş “koltuk” ve “katığın” paylaşımına gelince yine sadece “kulağı” çalışan devletçe “sakıncalı piyade”   muamelesine tabi tutuldular.

Bütün FETÖ mağdurları dışarı çıkarken içerde tutulan “potansiyel suçlular” oldular. Çözüm sürecinde örgütçe sindirilen ve susturulan halkın tek sesi oldular. 6-8 Ekim`in en önemli mağduru oldular.  Devletin işletilmeyen gözü ve aklı sayesinde!

Dicle Üniversitesi`nde örgütün cebri boykot eylemlerine katılmadıkları için darp edildiler. Yetemedi halen FETÖ`den içerde olan Üniversite rektörü ile İl Emniyet Müdürünce bu çocuklara davalar açılıp yine şu an içerde olan Hakim ve savcılarca cezalandırıldılar. Devletin “kepçe” kulakları sayesinde... Şimdilerde ise aynı gençler öğretmenlik alımlarında “terörist” muamelesi görüp mülakatta elendiler. Aynı olaylarda bu gençlere saldıran birçok örgüt muhibbinin atanmasına karşın… Peki niye?: Kulak…!

15 Temmuz gecesi özellikle doğuda canları pahasına herkesten önce Ak Parti binalarının önünde toplanıp direnen bu kesim önce valiliklerin marifetiyle meydanlardan sonra da çıkarcıların iftiralarıyla akıllardan uzak tutuldu devletin işleyen muhkem! “kulakları”  sayesinde.

Referandumda kilit rol oynayıp “evet”i ipten aldılar. Ancak OHAL`in en büyük mağduru olmaya devam ediyorlar. İşe alımlardan tutun İş-Kur imkânlarına kadar; Milli Eğitim`den Diyanet`e her alanda devletin “kulağından” gelen istihbarat raporlarıyla “sakıncalı piyade” muamelesi görüyorlar.

Ne diyelim! Galiba hak etmişler. Bu kadarı iyi niyet değil saflık olsa gerek.

Siz devletin “gözünün” açılmasını, “aklının” işlemesini daha çok beklersiniz  gibi.. Amcam demişti!