Batı ile seçimlerimiz çakışınca ortaya çıkan resme bakın. Biz onların gerçek ve kirli yüzüne dem vurarak seçmene hitap ediyoruz. Onlar da bu kirli yüzü olabildiğince sergileyerek seçmenini zihinsel ve duygusal tatmine çalışıyorlar. Yani onlar “İslam`a düşman” bir vatandaş prototipi inşa etmişler. Bizde ise “Avrupa`nın gerçek yüzüne hasret” bir vatandaş profili mevcut.

Her ne kadar Avrupa`nın bu vahşi yüzü “seçim” ile izah ediliyorsa da; esas problem medeni! Avrupa`nın halen vatandaşının oyunu alabilmek için Türk/İslam (Avrupa “Türk`ü” Müslüman için de kullanıyor) karşıtlığına ve düşmanlığına ihtiyaç duyuyor olmasıdır. Yani iki yüzyılı aşkın demokrasi tecrübesinin ve tekâmülünün! Avrupa insanını gelip getirdiği yer üçüncü dünya ülkelerinde bile benzeri az görülen ve nefret suçu olarak kabul edilen din, dil ve ırk ayrımcılığıdır. Hani ya insan merkezliydiler.

Biz yeryüzünde hiçbir haksızlığa mahal vermeyecek kadar etkin ve yetkin bir “Batı vatandaşı” tipine inandırılmıştık. Oysa Dünya`yı köye çeviren teknolojilerinin yanında gelişmiş demokrasi anlayışları! ile yanı başlarındaki insanlık dramlarına bile bigane ve bihaberler. Deyim yerindeyse yuları sahibinin elinde sürüler gibiler. Bu manada doğu toplumlarına rahmet okuturlar. Kendi içinde belli bir refahı ve özgürlüğü yakalamış elbette. Oysa dünyaya dair medeniyet projeleri olan bu toplumların dünyaya dair özgürlük hafızası bu kadar mı kısır olmalıydı. Hani ya birçoğunda yöneticilerinin parmağı olan dünyadaki hangi insanlık dramını, hangi savaşı engelleyebilmişler. Emir komuta ile düşünen emir komuta ile üreten ilkel toplum örnekleri sergilemektedirler.

Bizim de birilerine kızınca eski defterleri karıştırıp kirli çamaşırlarını ortaya serme şeklindeki “çıkarcı” alışkanlığımız bir yana, son zamanlarda içimizdeki Batı hayranları, ABD putlarının yıkılışından sonra Avrupa putlarının yıkılışını da aval aval izlemektedirler. Artık yama tutmaz bohçayı izah etmekten bile acizler. Peki İslam Âlemi çok mu iyi bir yerdedir? Elbette ki darmadağın edilmiş kardeşlik tablomuz çok daha hazin ve karadır.

Batı sıkışmışlığından ötürü maskesini düşürmüştür. Esas Batı bu günkü Batı… Hatta esas Batı bundan da daha vahşi bir Batı. Tehlikeyi hep uzağında tutmuş Batı, tehlikenin çok azı kendisine yaklaşınca gösterdiği tepkidir bu. Peyderpey çıkardığı yasakçı yasalar ile içindeki Müslümanların özgürlük alanlarını daraltması da bunun en açık örnekleridir. Hele ki tehlike olarak addettiği ve sömürdüğü “doğu” uyanıp onunla göğüs göğüse geldiğinde neler yapabileceğini varın siz düşünün. Elli milyon insanı öldürdüğü İkinci Dünya Savaşı “dramı” üzerine inşa ettiği “sırça köşkünü” korumadaki paranoyasını varın siz tasavvur edin. Tehlike anında tahammülü de tahayyülü de kalmıyor.

Dünya var oldukça komşumuz olacak olan Batı ile düşmanlığı asla istememeliyiz. Onunla ilişkilerimiz daima iyi ve zirvede olmalı. Ticaretin en büyüğünü bizimle yapmalılar. Hatta birliğin içinde de yer alabilmeliyiz. Ancak bu; kırk yıldır kapısında durulan ve bir kırk yıl daha kapısındaki köle gibi beklemeye razı adamların kafasıyla olmaz. Adil, şartları belirleyebilen, kuralları koyabilen, “empoze” ve “asimilasyona” kapalı “eşit ortak” olarak tabi ki Batı ile ilişkiler en üst düzeyde tutulabilir.

Peki, bu şartlara razı bir Avrupa var mı? Yok. Bu şartları dayatacak bir kuvvet ve kudret bizde var mı? O da yok. O halde bu şartların oluşum sürecinin başlangıcı olarak kabul edebileceğimiz bu günkü Türkiye`nin tutumu, şartlar eşitleninceye değin; batı eşit bir paydaya razı edilinceye değin devam ettirilmeli. Batı bu kıvama getirilmezse bile bu günkü kanun tanımaz tutumu törpülenmiş olur. “Asimile” ve “sömürme” emelleri sekteye uğramış olur.

Eğer referandum sonrası, “dün dündür bu gün bu gündür” eski Çankaya repliği ile karşılaşmazsak tabi. Malumunuz “Monşer” paradigmasını yıkan “One minute” çıkışı ve devamındaki “Mavi Marmara” duruşunun ardından, suların durulmasıyla İsrail ile “Monşer” paradigmasının revize edilerek daha muhkem hale getirilmesi, insanların kafasında halen izah bulmamış ciddi soru ve sorunlar oluşturmuştur. İmzalar atıldı. Bir de baktık ki Mavi Marmara dışındaki tüm gemiler Akdeniz`de cirit atıyor.

Yani “evet!” ama referandum sona erer ve bir süre sonra yine Zürih, Lozan, Sevr, Amsterdam, Paris ve Londra`nın kalıp ve kriterleri masada tek metin olarak duracak ise bu günden “hayır!”