Ülkenin iç huzursuzluğunu bir "elin" dizayn ettiği su götürmez bir gerçektir. Bu, içeride her yere ulaşabilen ve her hücreyi uyandıran bir eldir. Öyle görünüyor ki “tepemize” kadar uzanan bu el çok kudretli ve oldukça da mahirdir. Parası da imkânı da “maşası” oldukça çok olan bu "elin" dışarıdan bir “el” olduğunu Cumhuriyet tarihini orijinal kaynaklarından okuyan herkes bilir. Yüzyıllık tarihi iyi gözlemleyen de bilir. Hele ülkemizdeki tecrübesi hepinizce ayandır.

               İşte bu “el”, ülkenin geçiş zamanlarını, kırılma dönemlerini, ayrışma hikayelerini, darbeler dönemini belirlemede pek ustadır. Bunu, laiklik, Kemalizm, Kürt-Türk ayrışması, sağcı-solcu çatışması ve ekonomik kriz üzerinden yapar. Bunu yaparken de sokağı manipüle etmede de oldukça tecrübelidir. Etki ajanları ile sokağı kışkırtmak işin en kolay kısmı elbet. Zira buna teşne ilimden, tarihten, gündemden ve düşünmekten uzak tutulmuş, oldukça cahil bir kitleyi harekete geçirirler.

               Kurtuluş ve Kuruluş tarihinin bir harfini okumamış Kemalistler; DEM/PKK'ye dair üç cümleyi kuramayacak kadar kör Kürdçüler; İslam'ı atasının, şeyhinin, liderinin birkaç cümlesinden öte anlamamış dindarlar; laikliği, bar-plaj- podyum üçgeninde yaşayan laikler, karıştırılmak istenen sokak için oldukça elverişli, marjinalize gruplardır. Tabii yukarıda ipleri tutan, basından, siyasetten, karar mekanizmalarından, adliye koridorlarından “maşa adamlar” bu ürettikleri elverişli ortamdan oldukça stratejik çatışma alanları elde ederler.

               Dikkat edin son zamanlarda ekonomik, demografik ve siyasal sınıflar arasındaki farklılık, bir ayrışma ve hatta vuruşmaya aday bir hal aldı. Gün geçmiyor ki çarşıda, pazarda, metroda, otobüste, anıtta, musallada bu çatışmayı besleyecek sokak sataşması/çatışması; hunharca dizayn edilmiş cinayetler; felaketle biten dramatik yoksulluk hikâyeleri; siyasetçinin “ağzından çıkardığı baklalar”; “savaşmak üzere olduğumuz düşman ülke” ve yazılmış başkaca hikâyeler sahnelenmesin. Sizin de derinden hissettiğiniz gibi bir "kaos ve felaket" algısı sokağa hâkim durumda. Bir "çıkmaz sokak hikayesine" toplumu inandırmışlar. İşte bu inanmışlıktan “o elin maşası” hüküm ve karar vericiler ustalıkla büyük bir "kaynayan kazan" algısı oluşturuyorlar.

               Sonrası? Sonrası kolay. Herkes birbirine düşman kesiliyor, bileniyor. Dikkatler de algılar da esas düşmandan uzaklaşıyor. Herkes enerjisini birbirinde tüketiyor. Düşmanlık, önce siyasetçilerin diline yansıyor, sonra laik-dindar, Kürt -Türk, zengin-fakir herkes ister istemez bu girdaba kapılıyor.

               Tüm askeri darbeler öncesindeki gibi bir kaos ortamı yaratılmıştır. Ne oldu da son bir yılda bu “kaos” zirve yaptı? Elbette Siyonist Çete’nin Gazze başta olmak üzere İslam coğrafyasını kan gölüne çevirdiği günden bu yana "kazanın ateşi" "maşalarının" maharetiyle beslendikçe besleniyor. Elbette bu “el” CIA ve MOSSAD'tır. Elbette bu "elle" el ele tutuşan içimizdeki her siyasi, dini ve demografik kesimden klikler, hücreler vardır ve elbette oldukça örgütlüdürler. Ve elbette görmek isteyenler için de oldukça görünürdürler.

               Ve elbette şunu iyi bilsinler ki hepimizi öldürseler bile, kalplerine işlediğimiz iman ve zihinlerine zerk ettiğimiz Siyonist öfke ile yetişen bilenmiş milyonlarca çocuk ve genç bugün veya yarın Siyonist ablukayı kıracak ve sizi maşalarınızla birlikte topraklarımızdan söküp atacaktır.