Yakın İslam coğrafyasının en büyük problemi dört parçaya bölünmüş Kürt meselesidir. Yüzyılın başında Sykes-Picot anlaşmaları ile İslam coğrafyasının sınırlarının her birini diğerine düşman kılacak şekilde çizen akıl elbette Kürtlere de bir “sınır” çizmeyerek derin ve ince hesaplar yapmıştır. Aksi halde bu çok zor değildi onlar için.
İran, Irak, Suriye ve Türkiye'ye sirayet eden bu coğrafya, tarihte hiç olmadığı kadar Batılılar için elverişli bir aparat olmuştur. Tarih boyunca yakın ve uzak İslam coğrafyalarının huzuru da huzursuzluğu da bu dört ülkenin huzuruna veya karışıklığına bağlı olmuştur. Ve nitekim yüzyıldır "Kürt kartı" etki alanları da dahil, coğrafyasına huzur vermemiştir. Daha vahim olanı Batı’ya müştak bu dört ülkenin dördü de adeta “dışarıdan bağlayıcı ve mutlak bir iradeye” mahkûm olarak kendi Kürd’ünü ötekileştirirken “diğerinin Kürd’ünü” kışkırtması ve Kürdleri düşmanın kucağına mahkûm etmesi olmuş. Eline silah verilen Kürdlerin Batı hayranlığı ise başka acı bir hikâye elbet. İran, İslam İnkılabı'ndan sonra Batı ile iltisakını kestiyse de Türkiye; anlaşmalarıyla, angajmanlarıyla, yasalarıyla, yaşam tarzı ve gelecek tasavvuru ile tamamen Batıya bağlı bir devlet. Buna rağmen Kürtlerin Batı ile ilişkisine öfke kusuyor.
Kürt meselesinin ne kadar çetrefilli olduğunu varın siz düşünün. Kürtler de Türkler de Araplar da Farslar da dindarlar da dinsizler de Kürt meselesinin ateşine odun olmaktan başka bir şey yapmadılar. Tek ayaklı, kötü niyetli, Batı merkezli çözüm süreçleri de hep akamete uğradı ve ateşi büyütmekten başka işe yaramadı.
Bugüne kadar nerede, kimler tarafından ve nasıl inşa edildiği hiç bilinmeyen "devlet aklı" ile denenen süreçler hiç isabet etmedi. Hep yanıldı. Kürd meselesinde, FETÖ'de, Arap Baharında, Filistin meselesinde, Suriye iç savaşında hep yanıldı. Birbirine tam zıt pratikler ve kararlar hep aynı “akıldan” çıktı ve daha büyük sorunlar üretti. Bu akıl aynı zamanda yanılgılarını halka karşı "milli mülahaza" ile perdeleyebildi. Halk bu "aklı" sorguluyor artık.
Bugün aynı akıl bize bambaşka bir hikâye dayatma peşinde. Kürd meselesi, Arap Baharı, Suriye iç Savaşı, Mısır Darbesi, FETÖ, IŞİD ve daha birçok yapılanmanın siyonist israilin işgal politikalarını kolaylaştırmaktan başka işe yaramadığı herkesin malumu. Bütün bu süreçlerin ve yapıların Siyonizm’e yaraması tesadüf mü? Elbette değil! Öyleyse tamamı Siyonizm’in bir planı.
Bugün israille ticari, siyasi ve askeri tüm ilişkilerini devam ettiren “devlet aklının” bir Siyonist tahakküme icbar edilmediğini söylemek mümkün mü? Zahiri küfürleşmelerini hariç tutun lütfen. PKK’nin ürettiği Erdoğan nefreti ve iktidarın oluşturduğu PKK düşmanlığı eşine az rastlanır cinsten idi. Siyonizm kapımıza dayanıyor. Ve PKK tamamen ABD-israil tahakkümünde. Gazze ve Lübnan'da vahşet artarak devam ediyor. Ve bir anda bu iki el "tutuşuyor". Doğrusu gidişata bakarak biz de tutuştuk. PKK liderlerine bir kulübün başkanlığını verseniz satmayacakları değer olmaz. Kürtlerin, ajandalarının en son sırasında olduğunu pratikleri ile hep gösterdiler. Dolayısıyla bu "tutuşmada" kim ve ne kurban edilecek merak ediliyor. HAMAS mı, Lübnan mı, İran mı?
Halk şeffaf bir süreç istiyor.