Kaynağını güneşten alır sıcak, tesirini yürekte gösterir.

Sıcak bir yuva, sıcak bir insan, sıcak bir nefes, sıcak bir el... Isıtır, rahatlatır güven ve huzur verir sıcaklık.

Sıcaklığıdır ahengi dünyamızın; ayvası narıdır, börtüsü böceğidir…

Toprak ısınır tohum çatlar. Su ısınır çiçek açar, hava ısınır elma kızarır.

Sıcak dengesini kaybetti mi tüm dengeler bozulur. Vücut 36 dereceyi geçti mi içeride bir kaos başlar. Sistem hızlanır ve çöker. Mekanizma harıyla cebelleşir, hatta can çekişir. 36’nın altına düştü mü de sistem yavaşlar, donuklaşır, donmaya yüz tutar. Ağırlaşır, işlevsizleşir, gamsızlaşır ve metabolizma ölümcül bir uykuya dalar. Devam ederse ölüm mukadder olur.

Meyve 36 derecede olgunlaşır, insan 36 derecede insanlaşır yani ancak bu derecede hava, toprak ve su ile haşır neşir olunur. Ancak bu derecede suya dalar, toprağa yatar, havaya sıçrarız.

Sıcağa mahkum yaratılmışız işte. Sıcak bir yürek arar kimi zaman yüreğimiz, sıcak bir tebessüm… Sıcaklığımız bozulduğunda onlarla denge bulur, dengeye geliriz.

Buzullarda “hayat” donar, sahrada beden kaynar. Soğuk ikliminin insanı da donuk ve soğuktur. Sinirleri işlevsizdir. Kalp kana doymaz. Ve en insani yönü zayıf kalır.

Sıcağın ayarı kaçmış topraklarda ise insan hızlıdır; hırlıdır. Harı yüksektir. Tepkisi büyük ve yersizdir, tez canlıdır; ayarı kaçmıştır. İfrat ve tefrittir çoğu zaman bu tezat. Birinin vurdumduymazlığı kahrederken insanı, diğerinin pireye kızıp yorgan yakması sükûnetin sınırlarını zorlar.

İşte coğrafyanın tam 36’sında dünyaya getirdi bizi Tanrı. Dengenin dik alası… Güneşin doğduğu tarafımız yanıyor, battığı yanımız donuyor. Çok ısınan sağımızı soğutup buz kesilen solumuzu ısıtmalı… Ortada; 36. paralelde dengesi olmalıyız dünyanın. Ve bunu yaparken hep 36’da durabilmek… Yani gah sağa gah sola meyledip benzememek…  Coğrafyanın yüklediği bu misyon ilahi bir dengedir de aynı zamanda. Ne Şii’nin bilinci ne Sünni’nin kılıcı olmalı. Ne “Doğu” ne de “Batı” olmak, ikisinin ortasında ortalamayı 36’ya ayarlamak.

Coğrafyanın, tarihin ve talihin bize armağanı olan bu orta yerde olmanın ağır misyonunu unuturak; gah Doğu’nun fevri çıkışlarına ram olmak, gah ta Batı’nın buz kesilen yanına özenmek saat sarkacının ayarını bozacaktır; nitekim bozuyor da. Yılan misali soğukta “masum” kesilip sıcakta zehirli salyalar saçmak en “korkunç ve kaçılan” yapar sizi. Denge gah bunu satmakla gah şunu atmakla sağlanmaz. Biraz ona biraz da şuna benzemekle de olmaz. Hem azgını hem kızgını sigaya ve hizaya çekmektir denge.

Bu gün 39 dereceyi kutsayıp ertesi gün 34 dereceye ram olmak uzun vadede bedeni çökertir ve iflas ettirir.  Nitekim yılanın zehrine, tavşanın derisine muhtaç olmuşuz.

Cehennem cennet sıcaklığının ölçüsüz halidir.

Nihayetinde bu tarihi ve ilahi misyonu bencil, çıkarcı ve “milli menfaatçı” hezeyanlarla heba edersek gayrı bedenimiz 36 dereceyi on yıllarca bulamaz ve cennetin sıcaklığından cehennemin harına yol almış oluruz.