Ben Kürd’üm ve bu devlet benimdir kardeşim. Benim de devletimdir demiyorum; benim devletimdir diyorum. Malazgirt’ten Çanakkale’ye, Kıbrıs’tan Kore’ye, kuruluşundan kurtuluşuna her kavgasında ve kaygısında ben varım.

Bayrağının renginin her zerresinde benim kanım vardır. O bayrağın direğini ayakta tutan en sağlam el bana aittir. Düğününde derneğinde, yasında tasasında hep ben vardım. Kültür ve medeniyetinin yarısıyım ben. Kokumu, rengimi ve sesimi vermişimdir. Ama ne hazindir ki yasası ve asası bana doğrultulmuştur.

Ey beni tarihim boyunca yaşadığım topraklarda yok sayan zihniyet; ey düşmanlarımızla iş tutan kafa; ey aynı evin içindeki kardeşinin kafasını yaracak kadar kafası “kafatasçılıkla” zehirlenmiş kardeşim, şunu iyi belle ki zehir etkisini yitirinceye değin panzehirin olacağım.  Hükmü ele geçirmişsin, güçlüsün bana zulmedebilirsin ama unutma ki kandırılmış olan sensin.

Biz kardeşiz, bir yüz yıl daha savaşsam evin bir odasını ayıramam, bir yüz yıl daha dövsen öldüremez, bitiremezsin beni. Ne aynı eve iki cümle kapı açılır ne de milyonlar ölmekle biter. Gelin tarihle hesaplaşma yerine tarihle anlaşalım. Resmi tarih dayatmalarını ve iddialarını terk edelim. Günahı sevabıyla, doğrusu eğrisiyle, konjonktürel mazereti ile emperyal dayatmasıyla yakın tarihi yeni bir kavgaya malzeme yapmadan doğru anlayalım ve o günü o günde bırakalım. Bu kısır döngü hep kaybettirdi bize.

Gelin kafası kırılmış, kolu kesilmiş, kalbi hırpalanmış kardeşlerimizin yaralarını saralım; gönlünü onaralım. Dersim’de,  Zilan’da buluşalım; kucaklaşalım. Birine bizden daha fazla sahip çıktığınız Saitler ile barışalım.  Seyyid Rıza ile birlikte kabirlerinde buluşalım. Tıpkı İskilipli gibi onları yeniden kazanalım. Gelin kardeşliği yeniden tesis için hastayı masaya yatıralım. Sen doktor ol ben neşter. Ben ebe olayım sen serum. Sancılarımızdan yeniden doğalım.

Ey Türk kardeşim devletin dili de aklı da sert olur. Bari sen evinde, çarşında, pazarında, sokağında kardeşlik türkümüzü çığır. Umulur ki sesin resmi aklı yumuşatır da kardeşliğimize nefes olur.

Yoksa çocuklarımızın aklını çelmeye hazır çok sayıda timsah gözyaşı döken Garbiler var. İşlerini kolaylaştırmayın.  Nasıl ki Osmanlı’nın son deminde kimi çocuklarınızın aklını Garbiler çeldi de bu çocuklar tarihimize, kültürümüze, inancımıza düşman oluverdiler ve hepimize tarihin tanıklık edebileceği en büyük kabusu yaşattılar; şimdi de aklı Garbilerce çelinmiş kimi çocuklarımız inancımıza, medeniyetimize ve tarihimize savaş açarak bize aynı kabusu yaşatıyorlar.  Bu aklı çelinmişler birbirlerini besliyorlar ve birbirlerinin varlık sebebidirler.

Gelin bu sebebi ortadan kaldıralım. Aynı evde birbirimize hırla bakmayalım. Aynı televizyonu izliyor, aynı banyoyu kullanıyor aynı seccadede namaz kılıyoruz. Bu evden iki ev çıkmaz. Yıkıp iki ev çıkarmaya kalkışsak bile -ki gayrı kabildir- ne inşa edecek para ne de çalışacak ırgat buluruz. Kaldı ki yıkar yıkmaz arsa üzerinde hak iddia edecek köyden o kadar çok hasım vardır ki ikimize de yar etmezler.

Yani demem o ki kardeşim dedelerimizin beraber inşa ettiği bu evde bu kafa ile sür git bir kavga ile yaşar gideriz. Asla huzur bulamayız, asla müreffeh olamayız. Gelin köylüye avuç ovuşturtmayalım. Gelin yeni yüzyılı beraber inşa edelim. Gelin dayatılmış darbe yasalarından kurtulalım. Gelin diğer evlerde yaşayan akrabalarımıza sahip çıkalım. Azerbaycanlı kardeşlerimiz kadar Irak, İran, Suriye’deki kardeşlerimize de sahip çıkalım. Bakın son yıllarda Kürdlerin kazandığı kimi haklar Batılı kafayı da Batıcı kafayı da çılgına çevirmiş. “Ya kardeşlikleri tesis olursa…” diye ödleri kopuyor.

Değilse şunu net bil ki kardeşim ben asla bu evi terk etmeyeceğim. Bu ev benimdir ve ben asıl sahibiyim. Sevk ve idaresinde tam yetkiliyim ve hak sahibiyim. Bana “Kürd kökenli” diyorlar. Mezopotamya ve Anadolu’nun derinliklerine salınmış binlerce yıllık köküyle, devrilemez iri gövdesiyle, milyonları gölgeleyen dalı ve yaprağıyla, etrafı rayihaya çeviren çiçeğiyle, lezzeti damakları coşturan meyvesiyle ben, “kökenli” değil köklü bir Kürd’üm. Kim ki buna rıza göstermiyorsa dilim varmıyor ama kapı açık; buyursunlar. Nereyi mesken edeceklerse etsinler. Zira beni evimden kimse çıkaramaz ve evimi böldürüp yıktıramaz.

Bu hakikati herkes duyuncaya; anlayıncaya ve kabul edinceye kadar haykıracağım. Yetti gayrı!