Olmuyor işte kardeşim, olmuyor. 20 yıl seçim kazanıyorsunuz olmuyor. Hükümet oluyorsunuz olmuyor. Sistem değiştiriyorsunuz olmuyor. Külliye teşekkül ettiriyorsunuz olmuyor. Yasa çıkarıyorsunuz yine olmuyor. Sormayın niye olmuyor. Ben de bilmiyorum. Galiba insan böyle bir şey. Mayamız, hamurumuz bu…

                İktidar yolsuzluk ve usulsüzlüğü bitirmezse biter gibi. Kanunların bir kısmının açığı, gediği elbette olabilir. Ancak ihaleye fesat, usulsüzlük, yolsuzluk, adam kayırmacılık ve benzeri ile ilgili kanunlar, yapana hak ettiği cezayı verecek kadar yeterlidir. Buna rağmen yasalar delik deşik…

                Mali bir kanunu ihlal etmek için neredeyse o işte imzası ve rolü olan herkesin takım halinde hırsız olması lazım. Bir inşaatın kusurlu inşa edilebilmesi için denetimcinin, çevre ve şehircinin, belediyecinin, inşaat, harita, makine mühendislerinin, mimarının, maliyecisinin, müteahitinin, inşaat ustalarının hırsız, hain veya kifayetsiz olması lazım. Ya da sinmiştir. İhale yasalarının tamamı da böyledir.

                İcraat makamı mı seçici davranmıyor yoksa vazifedarlar mı kaypak bilmiyorum. Belki seçim hatırına kimi hakikatleri ifşa etmeyi  erteledik. Ancak “yanaşık” ve “yılışık”  sözler ve tutumlar prim yaptığı bu heyulada etrafa yayılan pis kokulara hiç değilse burnumuzu kapatarak imgesel bir itirazda bulunabiliriz.

                Belki pis kokunun kaynağını tespit etme imkanı yok ama ahalinin burnunun direği kırıldı gayri. Küçücük “Hani” ilçesinin TOKİ tarafından yapılan millet bahçesinde çalıştırılan mühendis, az beton dökmeyi kabul etmediği için ertesi gün kapı dışarı ediliyorsa; kayyumun eline “alınacaklar listesi” olarak iktidara bırakın oyunu günahını vermeyenlerin isimleri veriliyorsa; hepsi yeni işe alınmış kayyumun Kadın Merkezi’ndeki tek AK Parti’li kadın diğerlerinin hinliğini müdiresine ifşa ettiği için aşağılanıp sürülüyorsa; şehrin en başarılı, çalışkan, dürüst ve sevilen okul müdürü isnad edilen mesnetsiz suçlamalar ile görevden alınıyor; bakanlık müfettişince aklanıp onu mağdur edenlere idari cezalar verildiği halde görevine iade edilmiyorsa; adli ve idari yargılar sonucu görevinden alınıp hakkında canlı, kanlı, görüntülü, tanıklı deliller olduğu halde STK başkanı tekrar siyasilerin baskısı ile görevine iade ediliyorsa; “herkesin adamı” olmak potansiyeli taşıyan “emir erleri” il başkanları ve vekillerin dayatmasıyla daire başkanlıkları gibi makamları işgal ediyorsa; HDP’li mühendis kuzenim kayyum belediyesinde rahatlıkla işe alınıyorken HÜDA PAR’lı diğer kuzenim bırakın işe alınmayı vebalı muamelesi görüyorsa ve seçimdeki sandığı koruma görevinden ötürü işe alınan HDP’li kuzeni tarafından bıyık altından kendisine kıs kıs gülünüyorsa; özel bürosunun sekreter akrabası bile kendine oy vermediği kimi babadan zengin kocadan yetkin kadın vekiller kıymeti kendinden menkul eda ile “sevgili halkım” diye kasılıyorsa ve en hazini sizin yakın çevrenizin de eline geçen ilk fırsatta akıllarına ilk önce kardeşi, çocuğu, yeğeni ve dayısıoğlu geliyorsa… gayrı tuz kokmuştur. Zinciri uzatmak mümkün. Bunlar numune ve elbette bunların bir kısmının belgesi olmaz. Ahali tarafından bilinir sadece.

                Ve siz ehveni şer diye veya emperyalizmin çarkı dönmesin diye verdiğiniz oyunuz ile bütün bunlar oluyorsa… Siz söyleyin, sevabımız günahımızı karşılar mı? Ve yine siz söyleyin, Akdeniz’de kayıp 500 Doğulunun Batı’nın kayıp 5 zengin zevkperesti kadar etmiyorsa... Şimdi ben nasıl denizde kayıp 500 sığınmacıya sağır kalıyorken kayıp 5 hayalperest için dünyayı ayağa kaldıran Batı’ya kızayım? Hangi yüzle söz söyleyeyim? Sizce yukarıda saydıklarımız “Batı” olsalar ya da yetkin olsalar Batı’dan farklı mı davranırlardı?

Gayrı siz söyleyin.