Yazarken seçim sonuçlanmak üzereydi. Kuvvetle muhtemel R. Tayyip Erdoğan kazanacak. 30 yıl üst üste tüm seçimleri iç ve dış mihrak ve tahriklere rağmen kazanmanın başkaca örneği olmasa gerek. Erişilemez bir rekor bu. Askeri, siyasi, ekonomik modern ve postmodern darbe girişimlerine rağmen… Siyaset ilminin bütün paradigmasını alt üst etti. Bu alanda tek adamdır. Tekliği tekçiliğinden değil gayretinden geliyor elbet. Siyaset ilminin dahisidir ve bilinen bütün siyasi ezberleri bozmuştur her seferde.

Bütün bu yeteneğine rağmen onu başarılı kılan en önemli etken darbelerden beslenen rejimin yüz yıllık zulmüdür. CHP menşeli bu zulümden Kürd’ü-Türk’ü, alevisi-sünnisi, dindarı-dinsizi payına düşeni almıştır. Tüm katmanlar bedel ödemiştir.

2003’e kadar kesintisiz devam eden bu zulüm zaman zaman zirve yapmıştır. AK parti iktidarı ile de yeterli olmasa da minimize olmuştur. İnancını ve özgürlüğünü her türlü yaşam konforunun üstünde tutan ve yıllarca ölüme mahkum edilen bu halk sıtmaya razı olmuştur haklı olarak. Bu gerekçe ile kesintisiz 21 yıl Recep Tayyip Erdoğan’ı seçmiştir. Yetmez ama daha fazlasını alabileceği tek adres görmüştür onu bu halk. Bu nedenle sağcısı-solcusu, dindarı-ateisti, Kürd’ü-Türk’ü oy vermiştir. Ancak sistemin temel iki mağduru dindarlar ve Kürdler bu sürecin ana belirleyicisi olmuşlar. Zaten ana omurgasını dindarların oluşturduğu AK Parti’nin aynı zamanda en büyük Kürd partisi olduğu muhakkaktır. Ve bu iki kesimde erozyona uğradığı da…

Elbette bu iki kesim gasp edilmiş haklarını almak için Cumhurbaşkanı’nı sürekli desteklediler ve önemli oranda hakları iade edildi. Solcular ve diğer düşünce müntesipleri de hiç olmadığı kadar bu dönemde hareket alanı bulabildiler.

Özgürlükler ve haklar çok kıymetliydi ve halkımız, ekonomik krize ve 21 yıllık yıpranmışlığa rağmen büyük ihtimalle Cumhurbaşkanı’nı tekrar seçecek. Ancak özellikle seçim sürecinde farklı düşünce alanlarını daraltan bir travma yaşandı. Milliyetçi söylem yer yer ırkçı çeperlerde dolaşıverdi ve farklılıklar muhasara edildi. İktidarın bu dayatmaya teşne tutum ve söylemi de seçim sürecine yoruldu.

Elbette silah ve şiddet iç meselelerde asla bir hak arama yöntemi olamaz ve terörizmdir. Ancak silah ve şiddeti ret eden her türlü fikir, kendini çok özgürce ifade edebilmeli ve örgütlenebilmelidir. Tek seslilik ve tek renklilik ivedilikle terk edilip çok renklilik ve çok seslilik meşru kaideler içerisinde kendine tam bir hayat alanı bulmalıdır. Konuşulmaz, tartışılmaz hiçbir kalıp olmamalı.

Zaten anayasayı değiştirmek için 400 vekil ve takriben %60’lık bir oya ihtiyaç vardır. Bu da imkansıza yakın derecede zordur. Ancak yüzdesi düşük ama fikri büyük ve düşünce dinamizmimizin omurgasını teşkil eden parti ve yapılar düşüncelerini beyan etmede hiçbir bariyer ve baskıya maruz kalmamalıdır. Herkes Müslüman, herkes Atatürkçü, herkes milliyetçi, herkes batıcı olmak zorunda değildir. Bu özgürlüğü Allah vermiştir. Kim alabilir ki?

İktidar, üzerine ikame olduğu iki sütunu olan Kürdler ve dindarları küstürürse yığılmaktan ve yıkılmaktan kurtulamaz. Halk özgürlüğü için sandığa gitti. Kıymetini bilmezseniz “silah” sahiplerinin işini kolaylaştırmış olursunuz.