Köyde çoğunluktaydılar. Çalışkan ve iyi niyetliydiler. Ama birlikleri pek cılız, kuvvet kudretleri pek zayıftı. Çevre köylerle iş tutan köyün az ama çok ses çıkaran dertsiz, gamsız ve kaygısız üş beş ayyaşı da köy odasını ele geçirmişlerdi. Hep boruları öterdi.

               Ne zaman köyün menfaatini önceleyen çalışkan çoğunluk köy odasına talip olsa kızılca kıyameti koparıp odaya giden bütün yollara barikat koyar, tehdit eder iftira atarlardı. Korucu ve bekçiler de silahlarıyla emirlerinde idi.

Bu hal bu köyü oldukça zayıflatmıştı. Aşağı mahalle talan, ölüm ve sürgünlere duçar edilmiş; yukarı mahallenin kıyafetine sınır konulmuş, kitabına yasak konulmuş, mabedine dil uzatılmış, namusuna el atılmıştı. Yüzyıllarca çevreye hâkim bu köyodası gerçek sahiplerine kavuşsa eski ihtişamına kavuşacaktı biliyorlardı. O nedenle çevre köyler bu azgın azınlığı koruyordu.

               Bu azgın azınlık eline kazma almaz, sırtına çuval yüklemez, demir dövmez, ekin ekmez ve biçmez, taş taşımaz duvar örmezdi. Köyde bir “topluiğne” bile yapılmazdı. Ne lazım olsa çevre köylerden borca alır, köylünün alın terini faiz olarak öderlerdi.

Ne hazindir ki bu geriliklerini güzel çoğunluğa mal ederlerdi. Irgatlığı reva görür, kılına kıyafetine dokunur; camisine, diline dadanırlardı. Odadan uzak tutarlardı. Bu uzak tutulmuşluğu güzel çoğunluk da kısmen kanıksardı.

Ancak içlerinden kimi akiller çıkar ve bütün barikatlara rağmen odaya girmeyi başarırdı. Bir gün bir babaları odaya girmeyi başardı. Her ne kadar köyün bekçi ve korucuları azgın azınlığın yanında ve kontrolünde ise de bu baba köye bir aşk ve heyecan getirdi. Evler imar edildi, bağ bahçe sürülüp budandı. Demir dövülmeye, öküzler çifte koşulmaya başlandı. Barikatlar gevşetildi, mabetlerin kapısı açıldı.

Jandarmalıklarını yaptıkları komşu köylerin dürtmesi ve yönlendirmesiyle korucu ve bekçi başları köy odasına girip bu iyi babayı üç beş yalan dolan ile astılar. Korku her yeri sardı. Evlerden çıkılmaz oldu. Bağ bahçe harap oldu, evler viran oldu. Yasaklar ve zulüm eskiden de beter oldu.

Gel zaman git zaman bu güzel çoğunluktan bir akıllı baba daha çıktı. Odaya girmenin önemini biliyordu. Onurlu yaşamanın başka yolu yoktu. Odaya gitmenin yollarını irdeledi. Köylüyü cesaretlendirdi. Odaya ortak olarak girmeyi de başardı. Yoluna her türlü taş koydular. Köye teçhizatlı atölyeler kurdurttu. Motor yaptı, makine getirdi. Ama ömrü çile ve yasaklarla tükendi.

Oğulları büyüdü baba oldu. Başka bir baba başka bir bahara adandı. Biraz ötekilerine benziyorsa da durumu idare etmek için makul bir sebepti. O da köye elektrik getirdi, çeşme yaptırdı. Traktör getirdi. Azgın azınlığı memnun etmek için her eve televizyon bile koydu. Onu da zehirleyerek öldürdüler.

Zaman döndü devran değişti torunlar baba oldu. Cesur bir baba daha çıktı bu güzel çoğunluktan. Odaya girdi ve uzun zaman kaldı. Köyü imar etti. Yollar yaptı, top tüfek icat etti. Okul yaptı, cami yaptı. Yapılamaz denileni yaptı. İsteyen istediği dilde ve tonda konuşur, istediği mahallede gezerdi. Azgın azınlık ve dışarıdaki sahiplerine direndi.  Yanlışları da çokça vardı elbet. Kolluğun başı, silahlı adamlarıyla yolları tuttu ama başaramadı. Köylü bu defa direndi.

Ancak fırtına, savaş, sel, afet ve felaketler köylünün aşını azalttı ekmeğini küçülttü.  Kıtlık ve dipçik görmeyen gençler ile unutkan babalar azgın azınlığa meyletti. Aksakallı bilge bir dede güzel çoğunluğu toplayıp şöyle seslendi:

“Kardeşlerim, çocuklarım! Ekmeğimiz küçüldü, aşımız azaldı biliyorum. Ekmek tekrar büyütülür sofra zenginleştirilebilir. Ama odayı kaptırırsanız bağ bahçeniz talan olur. İcat ettiğiniz tüfeğin namlusu size doğrultulur. Mahallenize hapsolursunuz. Komşu köylerle birlikte ailenize, sofranıza, çocuğunuza, okulunuza, kıyafetinize,  mabedinize, kitabınıza dadanırlar. Acı acı seyredersiniz. Biz kıtlıklardan geldik. Midenin boşluğuna katlanılır ama kafanın ve kalbin işgali çok ama çok tehlikelidir, onur kırıcıdır” dedi.

Bakalım çocuklar ve babalar bu aksakallı bilgeyi dinleyecekler mi? Sonucunu haftaya söylerim inşallah.