HDP’li vekil okulda salavat zili çaldı diye müdürü meclise şikayet etmiş. Üstelik salavat için “Sünni İslam anlayışı” demiş bu ahmak. Varın hangi dinden olduğunu siz çözün gayrı; ben bilemedim. Ve yeryüzünde dinine en çok bağlı Kürtlerin oyu ile bu adam bu cürette bulunuyor maalesef. Ama inanın adamın kabahati yok. Zira 12 Eylül Anayasasındaki ve yasalarındaki tüm tanım ve tarifler olduğu gibi duruyor.  Ve bence de anayasada tarifini bulan laikliğe aykırıdır okulda salavatlı zil çalmak. Siz bakmayın konjonktürel pratiğe. Aldanmayın laiklerin görece sessizliğine. İktidarın çoğu kez tıpkı laiklerin yaptığı gibi yorum yaparak kimi söz ve eylemleri anayasaya(laikliğe) aykırı bulmayışıdır bizi yanıltan. Bu yorumlar bir iktidar değişikliğinde değişecek kadar pamuk ipliğine bağlı. Yasal hiçbir güvencesi yok.

Peygambere hakaret almış başını gidiyor, mahkemeler ifade özgürlüğü deyip salıveriyor. Halk bildiği yöntemlerle sorunu çözmeyince de sinesinde öfke biriktiriyor. Ama “yüksek mahkeme” kendine ahmak denildi diye gözünü kırpmadan belediye başkanına basıyor cezayı. Birinin küçük yaşta kızını evlendirdiği iddiası üzerinden bütün tarikat, cemaat ve kimi partilere ve bunlar üzerinden İslam’a ağız dolusu küfür ve hakaretler aleni yapıldı/yapılıyor; kanuni hiçbir güvence yok. Ahlaki çöküntü almış başını gitmiş. Okulda-sokakta, çarşıda-pazarda içmede, giyinme(me)de, eğlenmede sınır tanınmıyor. Ama Diyanet başkanı bütün cesaretini kaybetmiş gıkı çıkmıyor. Dışarda konuşan bir iki gayretkeş alim de linçe tabi tutuluyor, koruyacak ne kanun var ne örf var ne de ahali. Bu zincirin ucu bilmem hangi kabirlere ve köşklere değecek kadar uzar tabii.

Yüz yıldır dindarların enerjisini bitirip tüketen başörtüsü meselesi ancak yirmi yılın sonunda iktidar, anayasal güvenceye bağlamayı murad ediyor son seçimi öncesi. Tabi muhalefetin gündeme getirmesi üzerine seçime dair taktiksel bir manevra olarak algılandı.

Elbette 28 Şubat’tan bu yana çok şey değişti. Ama hiçbir değişimin yasal özellikle de anayasal bir güvencesi oluşturulmadı. Hep bir dahaki seçime ümit taşıma stratejisi izlendi. Ya da seçmen hep bir dahaki seçime mahkûm edildi, bu son seçime mahkumiyeti gibi. Kimi kazanımlar da milliyetçi/ırkçı mülahazalara entegre edilerek tamamen konsept değiştirdi 15 Temmuz’dan sonra. Ve bu kazanımlar bir iktidar değişimi ile heba olacak kadar yasal ve anayasal dayanaktan yoksundurlar. Kenan Evren bile yaşasaydı muhtemelen mevcut anayasadan sıkılırdı. Yol, köprü, liman yapıldı, silah teknolojisinde devrimsel dönüşümler yaşandı. Ama unutmamalıdır ki bir iktidar değişikliğinde İHA’nın, SİHA’nın, Kızıl Elma’nın ve ürettiğimiz bilumum topun, tankın namlusunun Müslümanlara doğrultulması bir iktidar değişikliği kadar kolaydır. NATO şemsiyesi denir, ABD “icat çıkarır”, Gazete manşet atar; konsept te değişir, konjonktür de değişir, düşman da… Yüz yıldır Batılı kafa, bizi bölüp parçalayan Batı ile dost; aynı cephede savaştığımız Müslüman alemiyle düşman göstermedi mi?

Yani anlayacağınız laik kafa diş biliyor. Zira Anayasaları bıraktıkları yerdedir. Bir cumhurbaşkanı çıkar, fırlatır o kitapçığı anlamayanların yüzüne, meseleyi bitirir. İktidar %50+1 ile giderse hoş bir nostalji dışında hangi mirası bırakmış olacak merak ediyorum. Üstelik en iddialı oldukları ekonomi de alaşağı olmuşken…