Engellilere dönük sınav görevim vardı. Her sınıfta bir aday, iki öğretmen… Onlarca ağır-hafif engelli... Hepimizin üzüntüsü yüzümüze ve sözlerimize yansıyordu. Ancak biraz tefekkür edince…
Bütün bilimsel gelişmişliğe rağmen; eğitimin baş döndüren hızına rağmen; tıpta genetik sörfler yapılabildiği halde, cenin ilk gününden itibaren günübirlik izlenebildiği halde; beslenme imkânı ve bilimselliği zirve yaptığı halde toplumun ortalama %10-15’i özel eğitime muhtaç engelli olarak dünyaya geliyor.
Bu engel kiminde bedensel, kiminde zihinsel, kiminde duygusal yetersizlik olarak tezahür ediyor. Üstüne bir de yaşarken de gelişen yetersizlikleri/engelleri koydunuz mu bu oran can sıkıcı seviyelere yükseliyor. İnsan çabası belki bu oranı bir iki puan düşürüyor o kadar. O halde ortaya bir engelli gerçeğimiz çıkmaktadır.
İşin mukadderatı elbette ki inancımızın temel prensiplerindendir ve teslimiyetimiz tamdır. Allah’ın tekdüze, sıkıcı bir yaratmayı murad etmediği, bilakis yaratılış harcımızı bu çeşitlilik üzerine bina ettiği muhakkaktır. İnsanın iradesi dışında renginde, zekasında, cinsinde, cinsiyetinde, şeklinde, dilinde, milliyetinde, memleketinde, boyunda-posunda oluşan çeşitliliğin mutlak kudret sahibi Allah’ın muradı olduğundan şüphe yoktur.
Bu renklilik ve çeşitlilik insanın dünya yurdunda zıddıyla bilinme kaidesince mutlak ihtiyaç duyduğu ve ancak bu çeşitlilik üzerinden imtihan olabileceği bir gerçekliktir. Ve elbette Rabb bu çeşitlilikte kiminde nakıs tuttuğunun; eksik verdiğinin bedelini “Mutlak Adil” sıfatıyla kişiyi memnun edinceye değin verecektir. İmtihansız kazanma… Ne büyük nimet…
Bu minvalde insanlar arası zenginlik-yoksulluk makasının da mukadderatın bir tecellisi ve imtihana binaen olduğu pekâlâ düşünülebilir. Zira en gelişmiş ve müreffeh toplumlarda bile yoksullar çokçadır ve kiminin daha fazla çabası kimi zaman daha az çabayla daha çok zengin olanınkine yetişmiyor. Dolayısıyla “doğru şartlarla karşılaştı”, “şansı yaver gitti”, “çok çabaladı” denilen şey aslında mukadderat olsa gerek.
Yani mukadderat bizim birçok aidiyetimizi; duyuşsal-bilişsel zeminimizi ve zenginliğimizi önemli oranda belirler. Ve dolayısıyla birçok aidiyetlerimizin nakıslarından mesul değiliz. Ve yine dolayısıyla mesuliyetlerimiz oldukça küçülüyor ki bu bizim lehimizedir.
Geriye bu mukadderatın belirlediği alanda küçük rötuşlar yapmak ve mukadderata rıza göstermek kalıyor. Değil mi ki bilinen ve yaratılmış zaman dilimi milyarlarca yıl ile ifade edilmektedir. Ve değil mi ki payımıza düşen 70- 80 yılın bu geçmiş ve gelecek zaman çizgisinde bir lahza bile olmadığıdır. Bir göz açıp kapama mesabesinde olan bu hayata bu kadar itiraz neye?
Doğuştan engelli bireylerin eğitim ve yaşam konforlarına modern toplumlarda çokça enerji sarf ediliyor. Haklı olarak sarf edilen bu çaba ile ancak küçük küçük iyileşmeler sağlanabiliyor. Onları da bu mukadderatın belirlediği çeşitlilik ve zenginlik içerisinde kabul edip onlarla mutlu olmayı ve mutlu etmeyi öğrenmeliyiz bence. Yani büyük mükâfatlarla sonuçlanacak bu mukadderata karşı daha teslimiyetçi bir pozisyon alarak değiştiremediğimiz mukadderatla daha uyumlu ve daha doğru yürüme imkânı elde edebiliriz. Böylece engele saygı ve muhabbet kültürel bir genetiğe dönüşür.
Ayrıca bu çeşitlilik ve zenginlik içerisinde kimi nakıslar belki de verilen nimetin büyüklüğünü anlama ve kavrama açısından da büyük ve kolaylaştırıcı nimettir. Öyle ya hem kendine eksik verilen büyük mükâfatı alacak hem de kendisine tam verilen bu tamın ne büyük nimet olduğunu kıyasla anlayıp imtihanı vermede işi kolaylaşacaktır. En önemlisi ise bu bilinç ile toplumun tamamının daha mutlu olacağıdır.