Belki çokça işlendiği için tekrar olacak ama bu büyük tehlike/fitne tekrar ettikçe buradan tekrar tekrar haykırmak farz olsa gerek.

    İşgalci siyonist rejim hiçbir çıkarından ve hiçbir iddiasından vazgeçmediğine göre, İslam coğrafyalarında ve dünyada “menfaat tarlaları” sürmeye devam ettiğine göre ve yumurtasını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten kaçınmayacağına göre siyonist çete ile normalleşmişseniz dünya kadar taviz vermişsiniz demektir.

     Bu kardeşiniz Rusya-Ukrayna savaşının daha ilk gününde bu savaşın dibinde siyonist lobi ve MOSSAD olduğunu söylemişti. Ukrayna’ya batı yanlısı bir milli kimlik kazandırmak, Avrupa’nın ABD bağlılığını pekiştirmek, Rusya’yı tırnakları sökülmüş bir aslana çevirmek, siyonist lobinin esiri olan ABD yönetimini daha güçlü kılmak için yapıldığını bu köşede beyan etmişti. Nitekim süreç bu minvalde ilerliyor ve nihayet Rusya dışişleri bakanı Lavrov, siyonist çetenin fiilen Ukrayna’da olduğunu resmen açıkladı. Bunu yeni görmüş olamazlar. Dolayısıyla siyonizm ile başkaca ilişkilerinin olabileceği endişemizi de beslemektedirler.

     Siyonist çete ile (a)normalleştikten sonra başta ABD olmak üzere batı ve siyonist çetenin avenesi Körfez ülkeleri ile de (a)normalleştik. Ve buralarda iktidar karşıtlığı daha az işlenmeye başlandı. Belki küçük küçük çıkarlar elde edildi ama kesinlikle büyük tavizler verdik/vermişizdir. Mesela Ramazan’da işgalci çetenin Mescid-i Aksa baskınını ve katliamlarını birinci ağızdan kınayamadık.

     En büyük tehlike ise “yanlış kimden gelirse gelsin söylemekten çekinmezler” dediğimiz Müslüman, güçlü kalemlerin kiminin mürekkebinin bitmiş olması kimisinin de divit ucunun aşınmış olması. Hele buradan bir zafer üretenler ise adeta sahte şeyhin rakıya su katmasına, ‘şeyhim suya su katarak ayran elde etti’ mucizesine inanma bâbından olmuştur.

     Sizin terörist dediğiniz yüz bin PYD’liyi eğitip düzenli ordu kurduranın ABD ve siyonist çete olması bu tezin çürümesi için yeter de artar bile.

   Mülteci meselesine gelince Türkiye’nin Suriye politikasını başından beri yanlış buluyor ve CIA ve MOSSAD gazına gelindiğini savunuyorduk. Müslüman ülkelerin sebep ne olursa olsun ve ne kadar ağır olursa olsun iç sorunlarını silahla çözmenin hezimet, yıkım, felaket ve düşmanlık üretmekten başka işe yaramadığını söyleyedurduk. Bizde de kırk yıldır tecrübe ile sabittir. Ve iç çatışmalarımızdan sadece siyonist çete ve Batı’lılar yararlanmıştır.

    Suriye iç savaşında tüm taraflar güçleri oranında yaşanan katliamların paydaşı olmuşlardır. Tamamen vekalet savaşları yürütülmüştür. Ve günün sonunda ABD ve siyonist çete ile ittifak kuran konum elde etmiştir.

    Bütün bunlara rağmen mülteciler mazlum ve mağdur kardeşlerimizdirler. Onlara kucak açma devletin “milli menfaatler mülahazası”nın ötesinde de İslami ve insani bir vazifedir. On yıldır dört beş milyon Suriyeliyi bağrımıza bastık. Er geç büyük çoğunluğu dönecektir. Asla bu iyiliği unutmayacaklar. Bu memnuniyetle ülkelerine dönecek olsalar Türkiye’nin Suriye geleceğinde ve politikalarında çok belirleyici bir aktör olacakları muhakkaktır. Bu da İslam coğrafyalarında çirkin planları olan siyonist çete ve ABD’nin işine gelmez. Öyleyse oynayacakları tek oyun bu mültecileri nefret duyguları ile ülkelerine göndermek. Bunun da tek yolu ırkçılıktan geçer. O nedenle başta Ümit Özdağ olmak üzere ırkçı hücreler el birliği-iş birliği etmişçesine uyanıp harekete geçtiler. İki halk arasında karşılıklı nefret duygularını besleyecek hiçbir argümanı ıskalamıyorlar. Basit bir iki sosyal medya paylaşımı üzerinden fırtına koparmayı beceriyorlar. MOSSAD ve CIA harekete geçmiş, büyük bir laboratuvar olan Türkiye’de sörf yapıyorlar. Sazanlarımız da atlıyor. Hazin olan şu ki milliyetçilik ve mezhepçilik dindarlarımızın da önemli bir kısmının gözünü kör etmiştir. En dindar kalemlerimizi bile kazıdığımızda mürekkeplerinden milliyetçilik/ırkçılık damladığını hazin bir şekilde izliyoruz. Memleket “ben daha Kemalist’im” yarışmasından sonra “ben daha milliyetçiyim” yarışına girmiş durumda. Maalesef iktidar da bu yarışın başını çekiyor. Irkçılık bir hastalıktır ve kimseye kazandırmamıştır.