Karanlık korkutucudur, ürkütücüdür. Panik yaratır, ümidi tüketir. Hareketi kısıtlar. Toplanmayı zorlaştırır, haberleşmeyi dumura uğratır. Koşmak imkânsız olur, yürüme düşe kalka olur.
Karanlık zamanlarda kimi insan bulunduğu yerde apışıp kalır. Etrafını “örer” ve korunma güdüsü ile zamanını doldurur. Karanlıkla boğuşmayı aklından geçirmez. Durumu kanıksar ve normal zanneder.
Kimisi de bir ışık arar durur. Uzaktan beliren belirli belirsiz; büyük-küçük ışığa yürür bir umutla… Bir çıkış, bir kurtuluş arar; ama hazır bir çıkış… Karanlığı yararak başka ışıklar arar. Kendindeki cevherden bihaberdir. Kendini bilmemiştir, tanımamıştır. Kendindeki kaynağın farkında değil. Işığı hep başkasında ve başka yerde arar. “Biri gelecek bir ışık yakacak ve karanlık bitecek” beklentisi içindedir. Ama hareketlidir. Etrafını “ören” karanlıktaki adamdan daha evladır. Bir ışık bulabildiyse ne ala; bulamadıysa “karanlıklar beldesinde” düşe kalka ömrünü tamamlar.
Bir de bir ışık edinme gayretinde olanlar vardır. Ararlar ve bulurlar bir ışık kaynağını. Kimi bir çıra edinir, kimi bir lamba… Azimlidirler, gerekirse iki yeşil ağacı azimle sürterek ateş elde ederler. “Aydınlanırlar.” Ancak bunlar da ancak durdukları yeri aydınlatırlar. Başkasına yürümezler. Karanlıkta öylece oturan çabasızlara kızarlar, pasiflikle, yetersizlikle suçlarlar. Fakat bir başlarınadırlar. Her birinin bulunduğu yerde meşale yakmasıyla karanlık yırtılır zan ederler. Sinerjiye, çokluğa inanmazlar. Yakınlaşmayı, toplanmayı faydasız görürler. Oysa o kadar uzak ve dağınığız ki aramızda koca “karanlıklar” oluşuyor.
Bir başkası da karanlıkta ışık bulmak ve ışığı yakmakla yetinmez. Yaktığı güçlü ışık ile etrafı kollar. Karanlıkta kalmış bir “âmayı” arar. Uzakta beliren başka meşalelere yönelir. Yaklaşır ve seslenir. Etrafa ses ve ışık verir; hareketlendirir. Bağırır, çağırır. Cesaretlendirir, ümitlendirir. Gayrete getirir. Toplanmayı, meşaleleri birleştirmeyi, ışığı büyütmeyi salık verir. Herkesin en az bir çıra edinmesini ister. Bir hareketlilik meydana getirir. Karanlığın biteceğine inandırır. Etraf şenlenir. Önce “karanlığın korkusu” gider. Ve sıra karanlığa gelmiştir.
Bir seslilik ve hareketlilik kaplamıştır ortalığı. Bir yakınlaşma ve bütünleşme gelişir. Meşaleler yaklaştıkça aradaki karanlık daralır. Karanlıkta kime nasıl zarar vereceği kestirilmeyen yılan-çıyanlar; sırtlan ve çakallar çıkan “ortak” sesten ve beliren çok ışıktan kaçarlar ve zarar verme imkanları ve cesaretleri azalır.
Ancak her birimizin meşale yakması ve bütün meşalelerin bir araya gelmesiyle karanlıktan kurtulabiliriz. Karanlıkta etrafımıza ördüğümüz duvarlar ne kadar muhkem olursa olsun sizi yılan ve çıyandan koruyamaz. Yakacağınız ışık diğerleri ile buluşmadığı sürece belki yolunuzu “bir metreye” kadar açar. Ama çocuklarınızı, yakınlarınızı ve geleceğinizi asla kurt ve çakkaldan koruyamaz.
Her birimiz bir meşale yakmalı ve hep birlikte meydana inmeli. Bir arada karanlığa karşı koca bir güneş gibi görünmeli.