Kanunlar genellikle zamanın ruhuna, iktidarın iradesine göre ve kişinin ağırlığına göre icra edilir. Örneğin FETÖ mağduru oldukları iddia edilen ve darbe planları ifşa edilen “Balyoz” ve “Ergenekon”  sanıkları rütbelilerin aldıkları ceza silindiği gibi astronomik miktarda tazminatlar da aldılar. Oysa FETÖ’yü benimsemediği için kumpaslarla büyük cezalara çarptırılan, önemli kısmı dindar olan sıradan vatandaşların bir kısmı tekrar yargılanmak üzere bırakıldıysa da bir kısmı halen içeride. Yani elit olana ödül vatandaşa ceza…

Dolayısıyla yasalar birilerinin gönül ve zihin yapısına göre yorumlanmayacak ve uygulanamayacak şekilde net ve daima zayıftan yana olacak şekilde tasarlanmalı. Zira Ergenekon ve Balyoz paşaları kendi imzalarından çıkan 12 Eylül yasalarıyla yargılandılar.

Yüzyıldır laik yasaların ve laiklerin hışmına uğrayan dindarlara iktidar son yıllarda fazla dokundurtmadıysa da kalıcı bir koruma sağlayacak kanunlar da çıkarmadı maalesef. Önümüzdeki seçim dâhil neredeyse her seçimin ana teması yasal ve anayasal değişim vaadiydi; sonuç nafile.

Hatta bu iktidar yarın bir iktidar değişiminde elit olmayan bu vatandaşların rahatlıkla mağdur edileceği yasalara imza attı maalesef. Arşiv Araştırması ve Güvenlik Soruşturması Yasası da bunlardan biridir.

İstanbul Sözleşmesi’ni geri çektirmek için dünya kadar enerji sarf etti, bedel ödedi, bu Müslüman halk. Bu güvenlik soruşturmasın kaldırmaya harcayacak enerjisi kaldı mı bilmiyorum.

Belki pratikte mütedeyyin olmak suç değil; belki tarikat ve cemaate yakınlığa pek karışılmıyor; evet ama kişi mütedeyyin ise, hele ki bir gönül bağı var ise bir ıslahat hareketine o zaman zinhar bu devletin önemli kapılarından asla giremez. Polis, asker, öğretmen, kaymakam, vali, hâkim, savcı, elçi, istihbaratçı, jandarma, müdür, genel müdür, üst kademe yönetici olamaz; özel kanunu olan kurumlarda, stratejik öneme haiz birim, proje ve tesislerde, İdari ve Adli yargıda, MSB’de, İç İşleri ve bağlı birimlerde, Dış İşleri ve bağlı birimlerde, Sahil Güvenlikte, Ceza İnfaz Kurumunda, Jandarmada çaycı bile olamaz; ihale alamaz, akredite olamazsınız.  Yani siz “ötekisiniz” artık.  Her ne kadar “birinci derecede yakınlar” metinden çıkarılmışsa da istenildiğinde akrabalık ilişkileri “irtibat ve iltisak”a rahatlıkla sokulabilir.

Yani siz dindar iseniz ve dindarlar ile sosyalleşmişseniz zinhar “sakıncalı piyadesiniz”.  Özel ve mahrem mekânlarda sarıklı kılınmış bir namaz; alenen halka sallanan 103 darbeci parmaktan daha tehlikeli oluyor bu memlekette. Üstelik bu 103 sallanan silahlı parmak açık seçik PYD ile işbirliğini beyan etmekten de çekinmiyor.

Darbecilik ve terörle işbirliği “ifade özgürlüğü” oluyor ancak sarıkla evinde namaz kılmayı ibadet özgürlüğü görmeyi bir yana bırakın aksine “yıkıcılık” oluyor. Sarıklıyı nerdeyse sarığıyla boğacaklarken; bu millete sallanan “103 parmağa” madalya takmadıkları kaldı.

Düşünün bu gün bu böyle ise maazallah yarın iktidar olurlarsa ağzınızla kuş tutsanız bile bu devletin kapısından bile geçemezsiniz. Başörtüsü yasağı döneminde sokak ve caddeye de kamusal alan demediler mi? Hele ki evinizde bile olsa sarıkla namaz kılsanız DGM’de bile yargılanırsınız.

Haydi beyler! Kendi elimizle(reyimizle) kendimizi attığımız bu “Güvenlik Araştırması ve Arşiv Soruşturması” tehlikesinden eğer İstanbul Sözleşmesi mücadelesinden geriye kalmışsa bir enerjimiz, direnerek çıkabiliriz.