Halen televizyon, toplumun gündemini belirleyen; toplumun değişim ve dönüşümünde kullanılan en önemli araç olma özelliğini taşıyor. Ve halen filmler, diziler, haberler; aile, gençlik ve çocuk programlarıyla halkın düşünsel ve yaşamsal standardını belirlemede etkindir.

Dindarların yasaklı olduğu yıllarda sabah akşam halkın inancına hakaret edilir, dindar yaşamı ifsad için her türlü çirkinlikler sergilenirdi televizyonlarda. Herhangi bir itiraza bile müsamaha edilmezdi. Ama halk bilirdi ki bu ekranın sahipleri karşı cephedendir. O nedenle halk fazlaca etkilenmez; inancını yaşamada daha da bilenirdi.

Seksenli, doksanlı yıllarda önemli kısmı halkın bağışlarıyla kurulan bir sözde dindar televizyon kanalı kurulmuştu. Kanalda dönemin yine giyim ve yaşam modeliyle gençliği ifsad eden “şarkıcı” çıkar. Evde inancına dair bir program izlemeyi bekleyen, bileziğini infak etmiş kadın “bey şu kadının kolundaki benim bilezik değil mi?” diye hayıflanır. Böyle bir ironik anlatım vardı o döneme ait.

Son yirmi yıldır televizyon yayınlarının önündeki nerdeyse bütün yasaklamalar/sınırlamalar kaldırıldı. O gün bu mücadeleyi veren kimi mücahitler zengin oldu, iktidar oldu, bürokrat oldu, RTÜK’e başkan oldu, kanal açtı. Artık yüz yıllık özlem bitecek ve dindar kanal nasıl olurmuş herkese göstereceklerdi.

Ancak çokluğuna rağmen bir tek tesettürlü spikeri yok bunların. Tesettürden vazgeçtim. Birçoğunu ailecek izlemekte zorlanıyorsunuz. Tesettürlü mü bulamıyorlar yoksa “ticaretin kuralı bu” mu diyorlar siz karar verin. Ortalama bir dindar ailenin izleyebileceği dizi ve filmler bir yana; her türlü ahlaksızlığı meşrulaştıran, normalleştiren yerli yabancı dizi ve filmler pervasızca arzı endam ediyor bu kanallarda. Üzerine biraz milliyetçilik sosladınız mı hiç itiraz eden de olmuyor bu yayınlara. Zehirlerini zihinlere zerk ediyorlar maalesef. Hem de “eski tüfek” İslamcıların kanallarında.

Geçen akşam devletin kanalında hikâyesinin bir Anadolu kasabasında geçtiği dizinin bir bölümünü izledim.  Kasabada(dizide) ayyaş, iyi, kötü, zengin, yoksul, bürokrat, esnaf, genç, yaşlı, her karakter var ama ne hikmetse bu kasabada(dizide) bir tek tesettürlü kız yok. Haydi bir toplumsal kaygınız yok anladık; sanatın “objektifliğine/gerçekçiliğine” saygınız da mı yok? Bir Fransız kasabasında bir tek başı açık kadın olmaz mı sizce. Milliyetçiliği öne çıkaran ve diğer Müslüman toplulukları hain gösteren bir iki Osmanlı dizisi bile bu halkın İslam’a aç hissiyatını harekete geçirebiliyor.

Programlarda Batı’nın saldırganlıklarına karşı savunma yapan kimi tartışmacılara! bakıyorsunuz; giyim-kuşamdan, yeme-içmelerine kadar batılıları kıskandıracak niteliktedirler. O yüzden Batı hiç incinmiyor onlardan. Zaten bunların çoğunun yönünü rüzgâr belirler. İngiliz aksanı ile Türkçe konuşma dışında hiçbir millilikleri de yok bunların. Hoş arada çıkan bir iki tesettürlü! de “çıkmasalar daha iyi olurmuş” dedirten cinstendirler.

Yani “bizimkiler” kanal sahibi olmasa işler daha kolay olurmuş anlayacağınız. Bu kanalların iktidarı savunma dışında hiçbir “dindarlıkları” kalmadığı gibi ifsatta diğer muhalif, sol, liberal, laik, Kemalist kanallarla yarışıyorlar. “Bizden” diye dindar halk sineye çekiyor maalesef bu tahribatı.

Mütedeyyin halkın kendi kıt imkânlarıyla yürütmeye çalıştığı Rehber TV gibi bir iki kanal var ise de bunların film ve dizi yapacak bütçeleri olmadığı için önemli işler yapıyor olsalar bile bu alandaki boşluğu doldurmaktan uzaktırlar.

Bu halkın yer altı ve yer üstü zenginlikleri sömürülüyordu. Şimdi ise zihinsel, duygusal ve düşünsel zenginlikleri/birikimleri sömürülüyor.