İnsan rengiyle,  ırkıyla, diliyle,  diniyle, cinsiyetiyle, coğrafyasıyla,  ailesiyle, sosyokültürel ve sosyoekonomik aidiyetleriyle dünyaya gelir. Kaderi olan bu aidiyetler kimine avantaj sağlarken kimine de dezavantaj sağlar.

Bu manada Allah insanı, şartları düzeltme ve yakınlaştırmakla mükellef kılmış, ancak eşitleme ile mükellef kılmamıştır. Yani adaletli olmayı emretmiştir, ama adaleti eşitlikte aratmamış. Doğrusu mutlak bir eşitlik dünyada tat tuz da bırakmazdı. Zaten mutlak eşitliğin peşinde koşanlar günün sonunda eli boş eve dönmüşler ve adaleti gereksiz bir eşitlik çabasına kurban etmişlerdir.

Allah eşitliği büyük imtihana bırakmış ve insanı hesaba çekerken iradesi dışında oluşmuş bütün dezavantajlarını bir ödüle dönüştürerek aslında eşitsizliği mutlak adalete dönüştürmüştür. Aynı zamanda doğuştan gelen üstünlükler de imtihanı ağırlaştıran unsurlar olmuştur. Yani Allah kuldan,  verdiği oranda istemiş/ister.

Konumuza gelecek olursak; eğitim sistemimiz ve uygulaya geldiğimiz eğitim modelimiz Batı’dan devşirilmiş, halkımızın güvenini kazanamamış, kültürel asimilasyonu amaç edinmiş bir yapısı var. İdeolojik mülahazalar da sistemi çelikten yasal çerçevelerle çevrelemiş, değişmez bükülmez, değişmesi ve bükülmesi teklif dahi edilemez bir tabuya dönüştürerek başarısızlığın ve adaletsizliğin başkaca sebebi olmuştur.

Eğitim sistemimizi tartışmak başka bir yazının konusu olmakla birlikte, bir asırdır Batı’nın kötü bir taklidi olmaktan öteye geçememiş. Adaleti eşitlikte aramakla, ideolojik küskünlüğü olan halkın bir de eşitsizlikten doğan küskünlüğü eklenmiş.

Elbette imkânları olabildiğince zenginleştirmeli ve makası kapatmalı. Ama asla Artvin’in, Hakkâri’nin köylerinin veya beldelerinin hatta şehrinin eğitim imkanlarını, Eskişehir veya Ankara’nın Çankaya’sıyla eşitleyemezsiniz. Bu manada dört tarafı mamur ve müsavi bir ülke oluşturmaya çalışmak beyhude bir çabadan ve sahiplerini hayal kırıklığına uğratmaktan öteye geçemez.

Aynı ders kitaplarını gönderip aynı müfredata tabi tuttuk diye, derslerinin yarısını soba yakmakla, günün yarısını hayvan güderek; gecesinin yarısını karanlıkla boğuşarak; kimisi de çabasının yarısını dil öğrenmekle geçiren ve aynı zamanda yılın yarısını da öğretmensizlikle geçiren çocuk ile her türlü yaşam konforuna sahip, eğitim teknolojilerinden en üst düzeyde yararlanan, özel ders ve kurslarla takviye edilen çocuğu aynı sınava tabi tutmak, yapılabilecek en büyük adaletsizlik olsa gerek.

Sistem, besleyip 100 kiloya çıkardığı ile aç bırakıp 60 kiloya indirdiği haltercinin ikisine de 100 kg kaldırtıyor. Sonra iyi beslediğini kaldırdı diye ödüllendirip, zayıfı, kaldıramadı diye cezalandırıyor. Oysa cezalandırılması gereken varsa o da sistemdir.

Eşit olmayan şartlarda eşit mesuliyetler yükleyerek adaleti sağlayamazsınız. Mutlak eşitlik ise asla sağlanamaz.

O halde ne yapmalı? Gelişmişliklerine ve sağlanan imkânlarına göre eğitim bölgeleri oluşturmalı. Bölgeler arası gelişmişlik farkını minimize etmeye önemli bütçeler ayırmalı ve sıralanmış eğitim bölgelerini dezavantajlı durumlarına göre daha kolay imtihanlara tabi tutmalı. Yani Allah’ın yaptığı gibi dezavantajları imtihanı kolaylaştırma aracı yapmalı. Yani mahrumiyetleri cezalandırma aracı değil mükafatlandırma sebebi kılmalı. Zaten imkân oluşturmamış olmakla bir ceza vermişizdir. Bir de cılız bıraktığımız bedenine, ‘semiz’ olanla aynı yükü yüklemekle ikinci bir cezayı; taşıyamadığı için de başarısız sayarak üçüncü bir cezayı vermiş oluyor sistem. Sonra da halk niye sisteme küsüyor diye sitem ediliyor.

Malum pandemi döneminde uzaktan eğitim yapıyoruz. Elbette başka çare yok ve uzaktan eğitimi dünyada birçok ülkeden de iyi yapıyoruz. Ancak interneti, bilgisayarı, tableti olmayan, hatta bulunduğu köy veya beldede hiç internet çekmeyenle bu imkândan sonuna kadar yararlananı lise ve üniversiteye geçişte aynı sınava tabi tutmak Allah’tan reva mı? Aynı başarıyı beklemek akli olmadığı gibi adil ve ahlaki de değildir.

Terazinin bir kefesine 1kg ağırlık koyup diğer kefesine bir elma koymakla eşitlik sağlanmaz. İkisi de bir tanedir ama bir değildir. Diğer kefeye bir kilogram gelinceye kadar elma koymalı. Ki hak hukuk yenmemiş olsun.