İnsanoğlunun en mükemmel hasletidir tebessüm. Ona akıldan sonra bahşedilmiş zirve bir değerdir gülümseme. İnsan dışındaki canlılar duygularını ancak zıplama, hoplama, koşma, bağırma, hırlama gibi hem yapılması hem de anlaşılması zor eylemlerle ortaya koyabiliyorken ve duygusunu çözmek yanıltabiliyorken; insan basit bir yüz germesi olan tebessüm ile kitap dolusu duyguyu aktarabiliyor. Gerilme asılma şeklinde ise; sıkıntı, hüzün, öfke, nefret, stres, hastalık, hoşnutsuzluk, kızma, üzüntü gibi birçok duygu ve düşünceyi ifade eder ki insanların birçoğunun başvurduğu sessiz iletişim biçimidir.
Dışarıya verdiğimiz sözlü ve yazılı olmayan ama en etkileyici iletişim olan jest mimik dediğimiz yüzün gerilme- kasılma hareketleridir. Hakeza sevinç, mutluluk, sevgi, huzur, dostluk, güven verme, muhabbet besleme, ikna etme, rahatlatma, cezp etme, bağlama, onarma gibi kitap dolusu içeriği bir çırpıda bir yüz germesi ile yani bir tebessüm ile aktarabilme yeteneği ile donatılmıştır insan.
Bir tebessüm… sadece içten bir tebessüm… açmayacağı kapı yoktur ve yumuşatmayacağı bir gönül yoktur.
Ekranlardan, meydanlardan, cephelerden, hanelerden, sokaklardan, çarşıdan-pazardan kasvetin, öfkenin, kibrin, nefretin, şiddetin, kasılmanın, kabalığın akıp günlük hayatımızı esir aldığı şu günlerde ne de çok aranır olmuş bir tebessüm eden yüz. Ne de çok muhtaç olmuşuz yalın bir tebessüme. İçimizi ısıtacak, gönlümüzü yumuşatacak, ümidimizi yeşertecek içten bir tebessüme…
Çok basit, çok kolay, bedelsiz, bedava bir küçük tebessüm sahibinin tahtını gönüllere kurmakla kalmaz, sahibinin gönlünü de deryalar kadar geniş kılar.
Bu nedenledir ki tebessüm sadakadır. Bu nedenledir ki biz tebessüm eden insan ararız. “Bir tebessümü bile esirgedi” deriz Allah’ın verdiği bu sermayesiz, bedelsiz, zahmetsiz infakta bulunmayan pek cimrilere. Hiç birimiz asık suratlıdan hoşlanmayız ama çoğumuz asık suratlıyızdır.
Hepimizin gün boyu bir tebessüme ihtiyacı vardır. Basit ama çok anlamlı, ucuz ama çok kıymetli bir tebessüme hasret kalmamak için önce kendimizden başlamalıyız. Aynaya bir tebessüm ile başlamalı güne. Bir tebessüm ile güne uyanmak, bir tebessüm ile evden çıkmak, bir tebessüm ile sokağı selamlamak, bir tebessüm ile minibüse/otobüse binmek. Amirin bir tebessümü ile işi karşılamak veya amiri bir tebessüm ile işe başlatmak…
Değil mi ki bir makamın kapısını çalmaktan imtina ettiren şeyin “devlet ciddiyetinin” yüzlere yansıyan soğukluğunun olması. Toplumsal barışa da çok ciddi katkısı vardır. Üretimde zenginliği, tüketimde dengeyi sağlar tebessümün toplumda ve bireyde oluşturduğu ruhsal terapi. Toplumun ruh sağlığını düzenler.
Evet tebessüm kadar ucuz bir zenginlik daha var mı ki? Asık olsak ne olur ki… sorunları mı bitirir? Dertlerimiz mi sonlanır? Daha muhkem bir mevki mi kazandırır? Dostlarımızı mı çoğaltır? Hayır! Tersine hepsini azaltır.
Derdi ile birlikte yüzünü tebessümün damgaladığı nice insan biliriz ve gıpta ederiz. İç huzurun da emniyet supabıdır. Kim demiş ki zenginler muhtaç değildir. Bir dostça tebessüme servet verirler de çoğu zaman bulamazlar. Doğuştan gelmeyen sonradan edinilen bu haslet kişinin olaylar karşısındaki tavrının karakterleşmiş halidir. Yüzün haritası/çizgileri yüzün aşağıya veya yukarıya yaptığı asılma gerilme tekrarları ile şekillenir. Asık suratlılık da, güler yüzlülük de bu tekrarlar ile kristalize olur.
Bir gülüşü ömre bedel olur kimi zaman kişinin. Ve “o” zaman bir hastanın, bir mağdurun, bir mazlumun, bir mahrumun, bir mahkumun, bir masumun, bir yaşlının, bir kimsesizin, bir açın, bir tebessümüne kim bir değer biçebilir ki.
Zira onlarla birilikte arş da güler.