Bir televizyonun ünlü moderatörü… Gerçi son zamanlarda hep aynı sıkıcı adamlarla çıktığı için kabak tadı vermeye başladıysa da; her değişen patronunun rengine çok renk vermeden bürünmeyi ustaca başarıyor. Ne de olsa usta gazeteci! Son patronla uyumu pek beklenmezken adeta yeni bir tarz inşa ederek tüm tahmincileri şaşırtmış durumda. Her şeyden “biraz” olarak çok “şey” olmuş. Ama laiklikten “çok çok” olmuş. Kanuni ve siyasi linçten ötürü onun tabiriyle “bir iki meczup” dışında kimse cesaret edip laikliği eleştiremediği için orta yerde fazladan birikmiş ki geçerken kabına fazla girmiş olacak laiklik. Yasayla eleştirilmesi yasak olanınki gibi…

Tabi akı kara, karayı ak göstermekte ve bazen iki rengi harmanlayıp mükemmel bir “gri” elde etmekte de üstüne yoktur. Bir deha adeta!

Kendi tabiriyle “GATA meczubu” üzerinden dini sorgulamış. “Devlet dini esaslara göre yönetilmeli” diyen “meczup” üzerinden şöyle cevap vermiş;

 “İyi ama kimin din anlayışına göre? Mesela bu meczubun din anlayışına göre mi? Mesela Hayrettin Hoca’nın din anlayışına göre mi? Mesela Mehmet Görmez’in din anlayışına göre mi? Mesela Cübbeli’nin din anlayışına göre mi? Mesela Mustafa İslamoğlu’nun din anlayışına göre mi? Mesela Suudi Arabistan’ın din anlayışına göre mi? Mesela İran’ın din anlayışına göre mi? Mesela Selefilerin din anlayışına göre mi?” diye sorgulayarak din otoritelerine de dudak uçurtan bir analiz! yapmış. 

Sabah akşam Kılıçdaroğlu’nun muhalefet yetersizliğinden ve basitliğinden kahrolan bu zeki! gazetecinin “devleti dinden soyutlama” fikrine o kadar ahmakça ve çocukça kılıf bulmuş ki, son zamanlarda TV programında tartıştırdığı konu ve konukların sığlığı kendine de mi sirayet etti, yoksa patron-tepe uzlaşmasının tezahürü mü diye merak etmedim değil.

Farklı mezhep, görüş ve terörize edilmiş veya hadımlaştırılmış kimi “mobil” devlet ve örgütlerin din anlayışını “dinsiz devlet” ve “laikliği” savunma tezine dönüştürmek, aklı evvellik değilse bile ancak kalbî bir hastalıktır. Kılıçdaroğlu’nun bile ikna edemediği babadan kalma, anadan doğma, denizden çıkma, kitap okumamış, tarihten bihaber, karayı büstten, akı üstten ibaret bilen, bir metre öteyi seçemeyen, fötr şapkasıyla sahildeki banka oturmuşken; yanına işitme kaybı yüksek, elinde tansiyon ilacını hazır tutan arkadaşıyla; Atatürk’ün tek başına bir orduyu nasıl yendiğini anlatan; önlerinden, köpeğinin tasmasını tutmuş şortlu genç kızın geçerken kendileriyle kahkahayla alay etmesine; işitme kaybı yaşayanın “köpek boğuldu” zannıyla kurtarmaya yeltenmesi, yeltenen yaşlıdan korkup düşen kızı, cenaze zan edip “amaaan! belediye gelip kaldırsın” diyen diğer görme kayıplı iki CHP’liyi ancak ikna edebilir bu zevat.

Laikliği dinin ve dindarın güvencesi sayıyorsun ya sormaz mısın kendine peki hangi Laiklik anlayışı diye…

İskilipli atıf Hoca’yı darağacında sallandıran laiklik anlayışı mı? Şeyh Said’i önce idam edip sonra yargılayan laiklik anlayışı mı? Seyyid Rıza’nın bütün ısrarına rağmen acı çeksin diye önce oğlunu gözlerinin önünde idam eden sonra da kendisini idam eden laiklik anlayışı mı? Şeyh Sait ve Said’i Nursi’nin cesedini kaçırıp halen açıklamayan laiklerin anlayışı mı? Ezanı Türkçe okutan laikliklerin anlayışı mı? Menderesi idam eden laiklerin anlayışına göre mi? 12 Mart muhtırasının laiklik anlayışı mı? Kenan Evren’in laiklik anlayışına göre mi, ki halen tedavülde. Ecevit’in, Demirel’in, Çiller’in, Kılıçdaroğlu’nun laiklik anlayışına göre mi? İkna odalarında kızlarımızın başörtüsünü çıkartan, çıkarmayanları da azgın köpeklere kovdurtan Üniversitelerin laiklik anlayışına göre mi? İstanbul Sözleşmesi’ni kutsayan, dini nikahı suç sayıp yapanı hapiste çürüten, zinanın her türlüsünü ve şeklini ise yasanın koruması altına alan iktidarın laiklik anlayışına göre mi? 28 Şubatçıların laiklik anlayışına göre mi? Peçeyi yasaklayan Fıransa’nın mı, Siyonizmi eleştirmeyi suç sayan İngiltere’nin mi, kör bir dindarı tek bir hücrede ölünceye kadar cezalandıran ABD’nin laiklik anlayışına göre mi? Her türlü meslek, siyaset ve düşünce kuruluşundan çıkan her türlü sapığı ve sapkınlığı medeniyet! sayan, tarikat ve cemaatten çıkınca idam sehpası kuran bilumum laiklerin laiklik anlayışına göre mi?

Evet ulu Hakan! Söyle hangisinin laiklik anlayışına göre dindarlar güvence altında olacaklar.

Yoksa Kanal 7’de on yıllarca, göbeği çatlayıncaya değin başörtüsü yasağına direnen, ancak bir arpa boyu yol alamayan, sonunda “kanal” değiştirerek mutluluğu laiklerin “sıcak” kollarında bulan Ahmet Hakan’ın laiklik anlayışına göre mi?