Cumhuriyet büyük bir iddia ve proje olarak kuruldu. Geri kalmışlığımıza ve yoksulluğumuza müsebbip olan Osmanlı’dan geriye kalan  ve “elimizi kolumuzu bağlayan” yönetsel ve düşünsel sistemlerden geriye her ne var idiyse kökünden kazıdık. İnanç ve ve kültürel bütün kanun, örf, adet ve teamülleri “devrim” yaparak devirdik.

                Bilimin ve medeniyetin! merkezi olan batıyı kıble tayin etmiş, birinin hukukunu, diğerinin eğitim modelini, bir diğerinin laikliğini almış, şapkasından piposuna; tokalaşmasından içişine; noelinden ibadetine; evlenmesinden eğlenmesine kadar; her bir tarafını benzettiğimiz! bir modern, ilerici ve bilimsel vatandaş tipi inşa edecektik! Artık asrın en üst seviyesine çıkmada kim tutardı ki bizi?

Bu bezenme ve benzemeye! direnen ne kadar sarıklı, cüppeli gerici varsa hepsini bir güzel benzettiler. Memlekette muhalefet edecek ferdi vahid bırakmadık. Biz medeniyet! yolunda hızla ilerlerken, kurtuluş savaşıyla yüzbinlerce şehid vererek kendilerini kovduğumuz, ama sonra tekrar geri getirtmek için uğruna yüzbinlerce adam idam ettiğimiz ve model aldığımız Batı, kendi aralarında elli milyon insanın ölümüyle sonuçlanan ve yerle yeksan olduğu altı yıl süren 2.Dünya Savaşı’na tutuldu 1945’te. Doğrulmaları en az elli yıl alacaktı. Biz yirmi yıl önde gidiyorduk. Öyle ki adam bulamadıklarından çalıştıracak işçiyi  bile bizden alıyorlardı.

                Ancak bütün özenmişlik, bezenmişlik ve benzemişliğimize rağmen bir türlü ilerleyemiyorduk. Artık, Batı’yla yasamız tasamız aynı, atamız âtimiz aynı, sıramız-masamız aynı, büstümüz üstümüz aynıydı ama tık yok. Bir adım ilerleyemiyoruz. Hiçbir icadımız yok. Hiçbir markamız yok. Adamlar büyük yıkıma rağmen gelip bizi fersah fersah geçtiler.

1950’lerde kardeş kavgasında kendisine asker gönderdiğimiz günün en geri  kalmış ülkesi Kore bile bu gün teknolojide, eğitimde dünyanın sayılı ülkelerinden biri ve model alınıyor. Onlarca dünyaca ünlü teknolojik markaları var ve dünyaya satıyor. Ama bizde yine tık yok. Onca “devrim”e rağmen projemiz bir türlü işlemiyordu işte.

                “Kral çıplak” diyemezse de “Kral iyi giyinik değil” diyen Menderes açık ara önde geldi ve ulaşım, eğitim, enerji, sağlık ve diğer alanlarda geçmiş 25 yılı dörde katlayacak sanayileşme ve şehirleşme hamleleri yaptı. Batı’yı “belirleyici” olarak benimsiyorsa da biraz “gericiliği” olduğu, halkın bu yüzden ona teveccüh ettiği gibi bir tenakuzden de  bahs edilmiyor değildi. Tabi devrim şüphe kabul eder mi? Bir darbe ile ipe götürüldü tabi ki. Tekrar başa döndük.

                Olmuyordu işte! “Asrın altında kalmak” kader gibiydi adeta. Yine bir darbe sonrası biraz “ilerici” biraz “gerici” harmanlanmış Özal, yine açık ara önde geldi. Hay aksi bu da çok yetenekliydi ama biraz gericiydi maalesef. Dünya için küçük ama ülkesi için çok büyük sanayi hamlesi yaptı. 75 yılda yapılanın birkaç katı kadar işi çok kısa sürede çıkardı. Ancak o da gericiliğine müsebbip kim vurduya gitti. Biz yine “devrimlerimizle” ve “devrimcilerimizle” baş başa kaldık çok şükür! Derken birden Erbakan çıktı ve kısacık iktidarına hayalleri ve ümitleri besleyen dev işler sığdırdı. Ülke için büyük dünya için küçük  tabi. Ama adam sarıklı ve cübbelilerle oturacak kadar gericiydi. Hemencecik alaşağı ettik bir 28 Şubat günü. Ve artık “devrim” bin yıl garantı altına alınmıştı. Aç kalır, geri kalır ama “devrimlerimize” dokundurtmazdık. Çünkü onlar olmazsa biz “asrın üstüne” çıkamazdık.

Ama 2002’de bu halk nasıl olduysa ilk fırsatta Erbakan’ın  talebesini tekrar iktidar yaptı. Talebesi ondan geri kalırmıydı gericilikte. Yağ, un, şeker kuyruklarından dünyaya tank satacak düzeye getirdi memleketi. Yüzyılda yapılanın onlarca katı kadar bir ilerleme kat etti. Artık ilerlemede “muassır medeniyetin” ortalarına doğru yol almaya başlıyorken onun da başından birkaç muhtıra ve darbe teşebbüsü geçti de adam hem çok yetenekli hem de çok şanslıydı da yakasını anca kurtardı.

Ve bu adam bize ait bir otomobil yaptı; TOGG. Tam yüz yıllık rüya. “Devrimcilerin” bile ağzı açıkta kalmıştı. Dünya için  küçük ama memleket için çok  büyük bir adım.

Şimdi sorarım size dostlar arada Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan’ı çıkarırsanız geriye “Cumhuriyet Projesinde”  ilerleme adına ne kalır?

Öyle ise uğruna bütün geçmişimizi feda ettiğimiz “devrimin” “muasır medeniyet seviyesi” iddiası sorgulanmalı değil mi? Hesap vermesi gerekmez mi? Hesabını siz yapın gayri…