Evet yenik bir medeniyetin çocuklarıyız. Fakat biz bunu unutup yüzyıldır hep devam eden ve geriye düştüğümüzü sandığımız bir savaşı veredurduk. Biz atalarımızın gaflet, rehavet ve ihanetinin bedelini ödeyedurduk.

Artık ebabiller bizden değildir. Rüzgârlar yağmur taşımıyor beldelerimize. Bedir’e yağmur yağmıyor artık. Arkasından “cesaret uykusu” da tutmuyor bizi. Kabzasını tuttuğumuz silah da bizim eserimiz değil. Seçim kazansak bile hep onlar iktidar oluyor. Kazandığımız savaşlar gibi… Biz galip gelsek de hep onlar kazanıyor.

Çünkü bütün kaide ve kuralları onlar belirliyor. Ne yiyip ne içeceğimize, neyi giyip kimi seveceğimize onlar karar veriyor. Doğru ve yanlış tamamen onların tekelinde.

Çünkü biz, kabul etmesek de yenilmişiz maalesef. Oysa biz henüz sonuçlanmamış bir savaş verdiğimiz vehmine kapılıyoruz. Sanal bir oyunun aktörü gibiyiz. Kumanda ise onlarda. Çoğu kez kumanda masasında keyifle savaştırıyorlar bizi. Bizi başka kamuflaj giydirilmiş bizden birileriyle savaştırıyorlar. Bizler karşılıklı öldürdükçe hep bizden biri eksiliyor. Üstelik kin ve öfkemiz artıyor. Ayrılıklarımız derinleşiyor.

Savaşın şiddetini, kurallarını, taraflarını yerini ve zamanını hep onlar belirliyor. Oysa biz henüz bitmemiş bir savaşı devam ettirdiğimizi sanıyoruz. Biz ne zaman yenilmişliği kabul edip, yenilmişlik şartlarında yeni bir inşaya girişirsek işte o zaman başarabiliriz.

Düşünemiyoruz. Düşünme fırsatını bir an bile bulamıyoruz. Fikir üretemiyoruz. Kadim medeniyetimizin düşünce ve fikir üzerine inşa olduğunu unutuyoruz/unutturuyorlar. Üretmeyince sadece onların ürettikleriyle iştigal ediyoruz. Bu da bizi asla biz yapmıyor ve menzile ulaştırmıyor.

 Behemehâl düşünmemiz ve “düşünce” üretmemiz lazım. Savaş bizi yoksullaştırıyor, aptallaştırıyor, düşmanlaştırıyor, kamplara ayırıyor, zayıf ve bitkin kılıyor. Bu durum sonunda bizi onlara mahkum ediyor.

Düşünebilmek düşünce üretebilmek için bir an önce elimizden silahı bırakıp “kalemi” almamız lazım.

İşgal ve iğfal edilmişken buna katlanmak zor biliyorum ama onlar bilerek elimizden silahı düşürtmüyorlar. “Kalem”i almamıza fırsat vermediler/vermiyorlar. Ancak üstün ve güçlü taraf hem silah hem de kalemi kullanabilir.

İçeride yaşadığımız ve birbirimizi kırdığımız hiçbir savaşın sonu başından daha hayırlı olmamıştır/olmayacak da. Farz-ı mahal elimize zamanı geri alma imkanı verilse hangi birimiz Suriye savaşının öncesine dönmeyiz. Çünkü hiçbir savaşı biz başlatmadık. Zaten savaş başlatacak pozisyonda bile değiliz. Onlarla istisna hariç nerdeyse yüzyıldır cephe savaşı vermedik. Verdiklerimizin tamamını da kazandık. Hep onlarla savaşıyor zannedip birbirimizle savaştık. Çoğu kez vekaleten savaştık.

Ne zaman çatışma ve savaşa ara verip fikir üretmeye başlasak ve enerji biriktirsek mutlaka eline kumandayı alanlar bir “yalancı bahar” ihdas edip bütün birikimimizi yele verecek iç savaşlar çıkartıyorlar. Akabinde on yıllarca belimizi doğrultamıyor, öfkemizi kontrol edemiyoruz. Hep “yalancı bahar” serabıyla avunup durduk.

Peygamber’den(s.a.v.) bu yana yaşadığımız hiçbir iç çatışma ve savaş bize hayır getirmemiştir. Ama onlarla yaptığımız her savaşı kazanmışızdır.

İslam alemi zamanın ruhuna uygun olarak “Kılıç sahibi” oluncaya değin, “kılıcı” bırakıp “kalemi” eline almalı. Hiçbir aykırı ve kötü fikrimiz birbirimizi öldürmekten daha kötü değildir. Sıkıntıları ve yanlışları olan hiçbir yönetim, milyonlarca şehid vermekten ve milyonlarcasını talan ve muhacir etmekten daha kötü değildir. Zaten devirdiğimiz böylesi hiçbir yönetimin yerine de geçemedik/geçemiyoruz.

“Kılıç bizim oluncaya değin illa kalem illa kalem!”