Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yeni yönetim sistemine geçtik. “Başkanlık”, “Yarı Başkanlık” diyenler de oldu. Aslında tepkileri azaltmaya dönük olarak sonradan ismi değiştirildiyse de “Başkanlık” sistemi olarak tanımlamak daha doğru.

Bu sitemin avantajlarını sıralamak mümkün olduğu gibi, toplumsal renkliliğimizi ve düşünsel zenginliğimizi törpüleyen yönü de vardır. Ki bu, toplumu iki eksene oturtan yapısıdır. Sistem iki ana kutbu dayatıyor ve zorunlu kılıyor adeta.

Farklı düşünen, aykırı düşünen, köklü değişim talebinde bulunan farklı ve yeni oluşumlara tamamen kapalıdır. Farklı veya zıt kanatların ittifak etmesi de bu sistemin dayatmasındandır. Her düşüncenin ilanihaye iktidar olma hedefi vardır. İlerleyen seçimlerde ABD’deki gibi bizde de Cumhuriyetçiler(Cumhur İttifakı) ve Halkçılar(Halk ittifakı) olarak şekillenecektir. Farklı düşünen, köklü ve sistemsel değişim talebi olan partiler/düşünceler güçleri oranında küçük küçük kazanımlar karşılığında, birbirinden çok farklı olmayan, örtüşen yanları ayrışan yanlarından çok ama çok fazla olan, seçmeni etkilemek için yapay “arenalar” ve yapay zıtlıklar üreten, merkezde birleşen bu iki eksenden birine yanaşacaklardır.

Her yanaşma küçük partilerin seçmeninde bir diğerine aşinalık ve erozyon gerçekleştirecektir. Ta ki sistem bir birine benzeyen iki ana eksene oturuncaya değin. Ondan sonra da farklı ve sisteme direnen düşünceler ve partiler particiliği bırakıp lobicilik yapacaklar. Lobiler üzerinden yönetimde etkin olmaya ve süreçleri etkilemeye veya yönetmeye yöneleceklerdir.

Seçmenin, oyunu başka partiye verdirten partisine uzun süre bağlı kalması sosyolojik olarak imkansızdır. Bu sistemde tek başına seçime gitmenin de çok bir karşılığı olmayacağından, bu partiler çoğunlukla kapılarına kilit vuracaklar veya sembolik bir varlık sürdürecekler.

Bu durumda toplumu dipten besleyen, fikir ve kültürel zenginliğimizin gelişiminde önemli rol oynayan irili ufaklı “düşünce akımları” siyasetten çekilecekler. Bu yeni sistem büyük ihtimalle büyük! Kavgaların verildiği küçük meselelere toplumu angaje edecektir. Böylelikle iki eksen de milliyetçilik gibi “popüler kültür” sosu ile iddialarını tatlandıracaktır. Toplumu ayrıştıran bu sürecin uzun vadede büyük toplumsal tahribatları da beraberinde getireceği yaşadığımız tecrübe ile de sabittir.

Bu Seçime dair

Kürd seçmen doğuda ve üç büyük ilde belirleyici olacaktır. MHP’nin milliyetçilik dozunu bile beğenmeyen bu yüzden ondan ayrılan İYİ Parti ile birlikte, Kürdleri inkar, imha ve asimilasyon politikalarının mucidi ve uygulayıcısı CHP ile ittifak yapan HDP’nin “kemik” kesim hariç diğer seçmeninin bu çarpıklığa itiraz ederek sandığa gideceğini düşünüyoruz. AK Parti’ye kaybettirirken CHP ve İYİ partiye kazandırmanın nasıl bir kazanım olduğunu nasıl izah ediyorlar doğrusu çok merak ediyoruz.

Doğuda kayyumlar yetersiz de olsa HDP’li belediyelerle kıyaslanmayacak kadar belediye bütçesini hizmete tahvil ettiler. Bunun bir karşılığı olacağı bekleniyor. Güven ortamının sağlanması da halkın hoşnut olduğu bir olgudur. Hükümetin örgütle yürüttüğü doğru mücadeleye karşın Kürt sorununda “çatışmanın” elini zayıflatacak ciddi süreçler geliştirseydi bu gün sonuç çok daha farklı olurdu.

HÜDA PAR’ın seçime gitmemesi de bölgede AK Parti-HDP parametresinde dengeleri ciddi manada etkileyecektir.

Büyük illerde büyük sıkıntı yaşayan AK Parti’nin buralarda kaybetmesi halinde ivedilikle bir erken seçimin bizi bekleyeceği muhakkaktır. Büyük illeri küçük farklarla AK Parti’nin alacağını düşünmekle birlikte, olası kayıplarında Erdoğan’sız bir Türkiye’nin kapısı da aralanmış olacak ki bu duruma angaje ve gardını almış bekleyen o kadar çok “maskeli” arasında nasıl bir Balo yaşayacağımız gerçekten muamma.

Sonuç hayrola inşallah.