Sur`un tarihi, kültürel ve stratejik açıdan önemini ve değerini hepiniz bilirsiniz. Tarihsel açıdan eşine az rastlanır medeniyetlere beşiklik etmiş olmasının yanında, kültürel miras açısından da tarihi yapıtları hem nicel hem de nitel olarak eşsizdir.
Özelde ülkemizin, genelde ise çevre coğrafyamızın, hatta İslam aleminin huzur ve barışının anahtarı konumundadır Sur(Diyarbakır). Tüm dünyanın üzerinde hesap-kitap yaptığı, plan-program uyguladığı, Doğu ve Batı istihbaratının üzerinde mesai harcadığı çok stratejik bir muhkem kalemizdir Sur.
Dünyanın üzerinde bu kadar çalıştığı ve gündemimizi önemli oranda belirleyen Sur`un iç savaş provalarına malzeme yapıldığını; bu suiistimalin Sur`un tarihi yapıtlarında meydana getirdiği tahribat kadar duygularımızı ve bağlarımızı da bir o kadar tahrip ettiğini hep birlikte müşahede etmiştik.
Bu büyük mağduriyetle birlikte Sur hep bir kahraman bekledi. Bir gözü kara kahramanın gelip dokunacağını ümid etti. Merkez`in kılı kırk yararak, çok seçici davranarak, bir seçkine Sur`un sevk ve idaresini vereceğini düşündü. Bu çok haklı bir beklentiydi.
Lakin izahı mümkün olmayan sebeplerle Sur`lu bu beklentisine uzun zaman kavuşmadığı gibi gönderilenlerden dolayı büyük bir hayal kırıklığı da yaşadığını saha çalışması yapan herkesin rahatlıkla göreceği bir gerçektir. Hatta bu durumun halkı “ifsada” meyyal hale getirdiği ve Müfsid`in ekmeğine yağ sürdüğü de Sur`da yaşayan ve yüreği yananların güçlü bir kanaatidir.
Ancak son atamayla Sur Kahramanına kavuştu dersek abartmış olmayız herhalde.
Sokakta bir başına yürüyecek olsa Sur`dan biri olmadığını anlamayacağınız kadar buralardan bir adam.
Bölgenin üç temel dili olan Türkçe, Kürtçe, Arapça`nın yanı sıra Almanca ve İngilizce bilen biçilmiş bir kaftan; seçilmiş bir kaptan…
İkram edilen çayı öncelikle yanındaki memuruna uzatan alışık olmadığımız bir devlet tevazusu…
Alçak gönüllülüğü ve tevazusu yüzüne heybetli bir gülümseme olarak yansıyan bir adam. Her fırsatta halkın arasına karışan, çarşı-pazar dolaşan, yoksul ve yetimi ziyaret eden, kahvede vatandaşla sohbet eden bir “bizden” biri. Ceketini, kravatını çıkarmakta tereddüt etmeyecek kadar halktan biri. Hizmeti alnının çatına vuracak kadar Hak`tan biri.
“Sur`da abdestsiz dolaşmamalı” diyecek kadar Beşinci Harem-i Şerif`i temsilen Sur`un tarihi derinliğine ve kutsiyetine vakıf bir adam.
Mevlana`dan aldığı “hiç”lik öğretisini odasının başköşesine asacak kadar hiçliğinde mutlak varlığı bulmaya çalışan bir arif.
Bütün bağ ve bağlantılardan azade, “erdemli insan” yetiştirme çabası, habis bağ ve bağlantıları olanların dizlerinin bağını çözecek nitelikte.
Dert sahibi bir adam… Bize dair… Öyle ki derdi ve heyecanı alçak gönüllülüğüyle birleşince ortaya bir “mutlu hüzün” tablosu çıkıveriyor.
Herkese ve her kesime eşit yakınlıkta, hizmet almada eşitliği önemseyen, hizmet vereceklerin seçkin olmasına dikkat edecek kadar seçici…
‘İnsan`ın inşasıyla ancak binlerce yıllık yapıtların inşa edilebileceğini ve korunabileceğini bilen ve bütün yatırımını bu alana yapan “uzun vadeli bir tüccar”.
“Hasbinellah ve ni`mel vekil”i şiar edinmiş bir mütevekkil.
Ancak korkulur ki etrafını siyaha boyanmış “beyaz” adamlar sarsın ve seleflerinde olduğu gibi kahredici zehirler zerk etsin.
Ancak yine umulur ki irfan panzehirdir.