İki gün önce Mısır`ın Ariş kentindeki bir camiye çok çirkin ve vahşi bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırıda Cuma namazını kılmak için her yaştan gelen cami cemaatinden 235 kişi hayatını kaybederken yüzlercesi de yaralandı. Yaralı sayısının yüksek olması vefat edenlerin sayısını her dakika artırmaktadır. Bu saldırıyı kimler yapmış olursa olsun, yapanları ve arkasındaki kirli el ve odakları lanetliyorum.
Camiler Kâbe`nin yeryüzündeki şubeleridir. Yer ve gök ehli arasında nasıl ki Kâbe`nin kutsiyeti ve dokunulmazlığı var ise cami ve mescitlerin de dokunulmazlık ve kutsiyeti vardır. Tarihte ve günümüzde cami ve ibadethanelere yapılan saldırılar çok çirkin ve kötü görülmüştür. Yapılan saldırılar halkın ve kamuoyunun nezdinde lanetlenmiş, vicdanlarda mahkûm edilmiştir. Bu saldırıyı yapanlar çok geçmeden özür dilemek, bu tür saldırıların bir daha tekrar edilmeyeceğine dair taahhütte bulunmak zorunda kalmışlardır.
Savaşlarda bile camiler ve mabetler dokunulmazlıklarını korumuşlardır. İslam orduları bir yeri fethettiklerinde mabetlere, kilise ve havralara karışmamış, burada ibadet eden ve buralara sığınan insanlara fiili saldırılarda bulunmamışlardır. Aynı şekilde İslam düşmanları da camilere karşı mesafeli davranmak zorunda kalmış, ezana, camiye, cemaate karşı sistematik bir saldırı içerisinde olmaktan kaçınmışlardır.
Maalesef son dönemlerde camilerimize yönelik ne İslam`ın özünde, ne gelenek ve göreneklerimizde, ne de uluslararası kanun ve teamüllerde yeri olmayan saldırılar başladı. Kur`an ve Sünnette, Selefi Salihin`in fetva ve uygulamalarında olmayan biçimde camilerimiz ‘Dırar Mescidi` diye yaftalanmaya başlandı. Cami ve ibadethanelerimiz en barbar, en vahşi bir şekilde içerdeki cemaatiyle birlikte saldırılara maruz kalmaktadır. Ki ‘Dırar Mescidi`nin yıktırılması emri vahiyle sabittir. Dırar Mescidi içindekilerle birlikte değil, boş iken ve nifak ehlinin orda toplanmaması için yıktırılmıştır.
Bu nasıl bir İslami anlayıştır ki; Allah rızasını kazanmak için koşa koşa camiye gelen, gönlü cami ve cemaat sevgisiyle dolu olan müminler namaz esnasında iken topluca katledilebiliyor? Silahlarla acımasızca taranabiliyor?
Daha fazla zayiat olsun, daha fazla mümin ölsün diye cemaatin secdeye gitmesi bekleniyor ve ondan sonra üstündeki patlayıcıyı infilak ettiriyor. Buna da cihat deniliyor, şehadet eylemi deniliyor, cennete kavuşma anı deniliyor...
Bu vahşi eylemin İslam`la, Kur`an`la, Müslümanlıkla, cihatla, emperyalizmle savaş ile nehyi anil münkerle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Bu saldırılar, camilerin kutsiyetine ve hürmetine bir saygısızlık ve tecavüzdür. İslam ve Müslümanlara açılmış bir savaşın en çirkin halidir. Cihat ve nehyi anil münkerin kirletilmesi, zihinlerde ve pratikte yok edilerek bitirilmesidir. Ümmetin topyekûn Amerika ve siyonizme mahkûm ettirilmesidir. Kudüs ve Mescid-i Aksa`nın işgalinin devamının sağlanması ve bu durumun içselleştirilmesidir.
Ümmetin âlimleri ve imamları, yöneticileri ve kanaat önderleri, yazar ve çizerleri, akademisyen ve hocaları, basın ve medyası; kimden gelirse gelsin bu tür saldırıları yapanları ve mensubu olduğu zihniyeti telin etmeli, ümmet nezdinde mahkûm etmelidir. Bu saldırıların arkasındaki kirli eller ve odakları afişe etmelidir. Bu tür saldırıların İslam`a ve Müslümanlara faydasının olmadığı, aksine Amerika ve Siyonistlerin işine yaradığı, akli ve nakli delillerle izah edilmelidir.
İşgalcilere ve emperyalizmin zulümlerine karşı gönlü kin ve nefretle dolan, Allah yolunda savaşmak, bir şeyler yapmak isteyen gençlerimize meşru cihadın nasıl yapılacağı, nasıl olması gerektiği sözlü ve fiili olarak anlatılmalıdır.
Bütün bunlardan önemlisi, aramızdaki siyasi ve fıkhi ihtilafları bir kenara bırakarak işgalcilere ve emperyalistlere karşı odaklanmalı ve ümmetin kurtuluşu, selamete ermesi için omuz omuza mücadele edilmelidir.