Davetçinin davasına inancı ve kendine olan özgüveni ‘Ey amca! Allah`a yemin ederim ki güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler yine de bu davadan vazgeçmem. Ya Allah bu dini hâkim kılar ya da ben bu yolda yok olur giderim...` …
İran ordusuyla savaş halinde olan İslam ordusunun komutanı Sa`d b. Ebi Vakkas, Rüstem`e elçi olarak Rabi` bin Âmir`i (r.a.) gönderir. Rabi`, Rüstem`in yanına vardığında, hiç görmediği şatafatlı bir manzarayla karşılaşır. Yerler nakışlı yastıklar, kadifeden halılar, inci ve yakutlar ve daha birçok ziynet ile süslenmiştir. Rüstem altından yapılmış bir koltukta oturuyor, etrafındaki insanlar bir köle gibi kendisine hizmet ediyorlardı.
Rabi`nin ise eski bir kıyafeti, eğri bir kılıcı, yer yer eğilmiş bir kalkanı ve çelimsiz bir atı vardı.
Halılarla örtülü yere varınca atından indi ve hemen oraya atını bağladı. Silahı, zırhı üzerinde ve miğferi başında idi. Ona, “Silahını bırak.” dediler. O da, “Ben kendiliğimden buraya gelmedim. Böyle kabul ederseniz ne âlâ yoksa döner giderim!” diye, gayet vakur bir cevap verdi. Orada bulunanlar, bu çelimsiz insandan çıkan cesurane sözler karşısında şaşırıp kalmışlardı.
Rüstem, “Bırakın onu.” dedi. Rabi` ilerledi ve Rüstem`in yanına yaklaştığında mızrağını yere sapladı. Yerde ise ipekli yastıklar vardı. Mızrağın keskin ucuyla ipek yastıkları delip geçti. Rüstem, “Ne diyorsan, anlat bakalım.” dedi.
“Allah bize, dilediği kimseleri, kula kulluktan Kendisine kulluğa, dünya sıkıntılarından feraha çıkaralım, batıl dinlerinin zulmünden kurtarıp İslam adaletine ulaştıralım diye bir peygamber gönderdi. Kim bu dini kabul ederse bizden olur, biz de döner gideriz. Kim de kabul etmezse, Allah`ın vaat ettiğine kavuşuncaya kadar onunla savaşırız!”
“Allah`ın vaat ettiği nedir?” “Kâfirlerle savaşırken ölen için cennet, geride kalanlar için ise zaferdir…”
“Düşün ve adamlarına sor, bu mühlet içinde üç şıktan birini tercih et: Müslüman olmak, cizye vermek ve harp etmek...”
…Kısa bir zaman sonra Rabi` gibi elbise giyenlerden müteşekkil 34 bin kişilik İslam ordusu, süslü elbiseler ve ziynetler içerisinde bulunan 200 bin kişilik İran ordusuna galip geldi ve İslam orduları Medâyin`e girerek Resûl-i Ekrem`in (a.s.v.) duasının gerçekleşmesine şahit oldular... [Hayatüssahabe, Y. Kahdehlevi; 1. cilt]
…
Yukardaki ilk sözler Kâinat Efendisi Hz. Muhammed aleyhisselasalama ait. Mekke`nin önde gelen müşrikleri Ebu Talib`e baskı, şantaj, yerine göre maddi vaatlarda bulunarak yeğeni Hz Muhammedin davasından vazgeçmesi için baskı yapmasını isterler.
Ebu Talib, bu teklifleri Peygamber aleyhisselama iletir. Bu tekliflerin karşılığı olarak da yukardaki ‘güneşi sağ elime, ayı sol elime…` ile başlayan tarihi cevabı verir.
İkinci tablo ise malum. Bir İslam mücahidinin dünya şatafatı ve debdebesi karşısındaki tutum ve davranışının nasıl olması gerektiğine güzel bir örnektir.
İslam davetçisi her daim davasına güvenmeli ve davasını izzetli ve onurlu bir şekilde temsil edebilmelidir.
Düşmanın, yerine göre dost ve aynı yoldaymış gibi gözükenlerin sarayları, paraları, devasa bina ve kurumları, güç ve kuvvetleri, debdebe ve şatafatları kesinlikle davetçinin aklını başından almamalı, misyonunu unutturmamalıdır. Dünya ve dünya metaına karşı gösterilecek en küçük bir eğilimin, şefkat Allah muhafaza gazap tokatları olarak kendisine döneceğinin şuurunda olmalıdır.
Her mekân ve zeminde dava ve mesajını en güzel şekilde temsil edebilmenin kaygı ve endişesini taşımalıdır. Karşı tarafın velev ki sözüm ona İslami kimlikli dahi olsalar, levm ve kınamaları, eleştiri ve iltifatları, tehdit ve şantajları, ikram ve yaşam tarzları buna engel olmamalıdır. Fakir ve mütevazılığından, maddi imkânlarının kısıtlı olmasından asla eziklik psikolojisine girmemelidir. Unutmamalı ki, Allah en büyüktür, en zengindir, en cömerttir. İzzet ve şeref O`nun, Resulünün ve mü`minleri ndir.