İslam topraklarında emperyalist devletlerin ve yerli işbirlikçilerinin saldırılarıyla her gün yüzlerce kadın, çocuk ve masum insan katledilmektedir. Katledilen bu masumların feryadı hak ettiği karşılığı bulamazken Fransa`nın başkenti Paris`te yapılan bir saldırı bir anda dünyanın gündemine oturdu. Saldırıyı Işid üstlenirken Müslüman-terörist, İslam-terörizm kelimeleri bir daha konuşulur ve tartışılır hale geldi.

İslam dininin öğretilerinde ve Peygamber aleyhisselamın uygulamalarında terör ve terörizme kesinlikle yer yoktur. Kur`an-ı Kerim, bir masum insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmekle eş değer tutmuştur.  Peygamber aleyhisselam, savaşa giderken dahi ‘kadınları, çocukları, size karşı savaşmayanları öldürmeyin` diye emir vermiştir. Kendisine ve ashabına her türlü zulmü reva gören, yurdundan çıkartan, hicret ettiği Medine`de dahi Onu rahat bırakmayan, amcası Hz. Hamza`yı şehit ederek ciğerini dişleyenleri dahi affetmiş, imkan ve konjonktür müsait olmasına rağmen kesinlikle intikam alma yoluna gitmemiştir. Onu takip eden raşit halifeler ve idareciler de aynı yol ve yöntemi uygulamışlardır. Kudüs`ü fetheden Hz Ömer`in tavrı ile işgal eden Haçlıların tavrı;  Kudüs`ü Haçlı işgalinden kurtaran Selahattin ile bugünkü siyonizmin işgalini karşılaştırmak İslam ve Müslümanın ne kadar yüce ve ulvi olduğunu göstermeye yeter. 

Bunun karşısında Batı dünyasına baktığımızda tarihlerinin her anı büyük zulüm ve katliamlarla doludur. Yüz Yıl Savaşları, Otuz Yıl Savaşları, 1. ve 2. Dünya savaşlarında, milyonlarca insan öldürüldü, bir insanlık suçu olan atom bombaları ve kimyasal silah kullanmaktan çekinilmedi.

Fransa, işgalci olarak kaldığı Cezayir`de sadece 1954-1962 yılları arasında kadın-çocuk demeden bir buçuk milyon Müslümanı hunharca katletmiştir. Katliamları sadece Cezayirle sınırlı değil. Ruanda` da 1994 yılında yaşanan soykırımda yüzbinlerce Tutsi, Hutular tarafından öldürüldü. Tunus, Gine, Senegal, Nijer, Moritanya, Kamerun ve diğer Afrika ülkelerinde yüzbinlerce insan katledildi. Afrika`nın  22 ülkesinde Fransızca resmi dil, 14 ülkesinden ise koloni vergisi alıyor.  Halen Amerika`nın yanında fitne tohumlarını Suriye, Libya ve dünyanın dört bir tarafına ekmekten geri kalmıyor.

Bu zulümler salt Fransa ile sınırlı değil. Amerika, İngiltere, İspanya, Rusya ve Siyonist israil…

Fransa`da çoğunluğu Afrikalı yaklaşık altı milyon Müslüman var. Bunların 1 milyon üç yüz bini ülkelerindeki Fransız zulmünden kaçarak Fransa`ya sığınan Cezayirliler. Bunların en yakın akrabaları vahşi bir şekilde öldürülmüş, onurlarıyla oynanmış, aşağılanmış, zorla tehcir edilmiş.  Fransa`da da aşağılanmaya horlanmaya devam edilmiş. 10 yıl önce Paris varoşlarını ateşe vermiş, isyan başlatmış,  Sarkozy`nin deyimiyle “ayaktakımı” olan bu gençler öfkelerini ve intikam duygularını bastırmak için Suriye`ye gittiler. Fransa ne de olsa ‘ayaktakımı`ndan kurtuluyordu, gitsinler ve oralarda ölsünler… Işid`in hâkim olduğu Rakka`da Arapçadan sonra en çok konuşulan dil Fransızca. Ama gel gör ki ateş salt Suriye ile Irak ile sınırlı kalmadı.  Fransa ektiğini biçmeye ve ateş Paris`i de yakmaya başladı.

Işid ve benzeri örgütlerin alternatif ve çözümü Müslümanları öldürmek, İslam topraklarını işgal ve talan etmek değil.  Batı dünyası her işgal ve katliamın ardından Paris`i, Londra`yı, Newyork`u yakmaya yeminli gençlerin yetiştiğini bilmeli ve görmelidir. Beyaz adam,  tarihi ve günahlarıyla yüzleşmeli, işgal ve talanlarına sor vermeli, İslam ve Müslümanlarla birlikte yaşam şartlarını oluşturmalıdır. İslam`ın hâkim olmasıyla ancak Işid zihniyeti ve terörizm sona erer. Müslümanların güçlü olduğu dönemler gayri Müslimlerin de huzur içinde yaşadığı dönemler olmuştur. Batıdaki savaş ve katliamlardan kaçanlar güvenli liman olarak İslam toraklarını görmüşlerdir. Bölgemizdeki Hristiyan ve Yezidi azınlıklar, Avrupa`dan kaçan Yahudilerin Osmanlı`ya sığınması bunun en somut örnekleridir.

Yok, eğer, Müslümanların kadınları ve çocukları öldürülmeye, ülkeleri işgal edilmeye devam edilirse,  bunu yapanlar elbette ki bir şekilde hesabını vermek durumunda kalırlar.