İstanbul`da sahte içki içtiklerinden dolayı son 20 günde 30 kişi öldü, onlarca kişi de yoğun bakım ve servislerde halen tedavi görmekte. Normal şartlarda ülkede ölen her insan için haklı olarak haber yapılır, ölüm nedenleri ve ihmaller üzerinde konuşulur ama her nedense direk veya dolaylı içkinin sebep olduğu ölümler, medya ve kamuoyunda gereken ilgi ve alakayı görmez. Sahte içki ölümlerinin ilk başladığı tarihten bir gün önce içkili haliyle polis kontrolünden kaçmak isteyen bir taksi, metrobüs hattına girmiş ve metrobüsle çarpışan arabanın içindeki beş kişi feci bir şekilde ölmüştü. Ama bu facia, bir haber olarak geçti. Olay sıradan bir kazaymış gibi görüldü ve olayın esas faili olan içki görülmedi, görülmek istenmedi. Ama sahte içkiden ölümler olunca haber ve canlı yayınlar yapıldı, uzmanlara başvuruldu, polis operasyonlara başladı. Her tarafta sahte içki avına çıkıldı. Sahte ile gerçek içkinin birbirinden nasıl ayırt edilebileceğine dair açıklamalar ve uyarılar yapıldı. Olayın faillerinin canavarlığından, zalimliğinden dem vuruldu. Sanki gerçek içki zararlı değil; masum, fertlere ve topluma zararı yokmuş gibi.
Bir toplumu esas yıkan etkenler maddi değil, manevi etkilerdir. Ahlâki zaafiyetler, nefsani istek ve arzuların peşinde giden toplumlar; zayıflar, güç ve takatten düşer ya kendi içlerindeki savaş ve çekişmelerle yıkılır ya da dışardan gelen saldırılara karşı koyamaz ve bitme noktasına gelir. Bu ahlâki zaafiyet ve hastalıkların başında da içki gelir. Zalim ve diktatör yöneticilerin ortak yönlerinin içkici ve şarapçı olması, yıkım dönemlerinde içkinin çokça tüketilmesi bir tesadüf değildir.
‘Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah`ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?” Maide: 90-91 ayeti ve Peygamberimiz aleyhisselamın ‘İçki kötülüklerin anasıdır.` Sözüyle belirttiği gibi azı çoğu, gerçeği sahtesi, üretimi, satışı ve içilmesi kerih görülerek haram kılınmıştır.
Bir toplumda içki varsa, kötülük var, cinayet var. Aile kurumunun yıkımı, ifsadı ve dağılması var. Fakirlik ve sefalet var, hakka ve hukuka saldırı var. Böyle bir ortamda aklın ve neslin emniyetinden söz edilemez.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)`nün Türkiye dâhil 30 ülkeyi ihtiva eden araştırmasına göre toplumsal adli olaylarda alkolün sebep olma yüzdesi şöyledir:
Cinayet %85
Boşanma %80
Eşler Arası Şiddet %70
Tutukluluk %78
Serserilik %70
Mala yönelik suçlar %77
Hırsızlık ve yankesicilik %71
İşe Gitmeme %60
İntihara Teşebbüs %90
Irza tecavüz %50
Trafik Kazaları %70
Akıl hastalıkları %60
Bu araştırmanın sonuçları bile tek başına içkinin ne kadar zararlı olduğunun anlaşılmasına yeterlidir
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 58. Maddesinde “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” hükmü yer almaktadır. İçkinin yasaklanması ve toplumun zararlarından korunması için illa şeriat olmasına ve şeriatın gelmesini beklemeye gerek yoktur. Bu madde dayanak gösterilerek içkinin üretimi ve satışı yasaklanabilir. Varsa bağımlı olanların tedavisi de devletin boynuna borçtur. Diğer hastalıklarla nasıl mücadele ediliyorsa alkol ve diğer zararlı madde bağımlılarına da aynı muamele yapılmalıdır.
İnsan ve toplumun faydasına iş yapan Ak Parti hükümeti, kendisine verilen destekle bir an önce sahte-gerçek ayrımı yapmadan Anayasanın 58. Maddesini dayanak teşkil ederek alkolün her türlüsünü yasaklamalıdır.