Biz insanoğluna Allah`u Teâlâ tarafından sınırsız nimetler bahşedilmiştir. Bu nimetlerin değil şükrünü eda etmek, saymaya kalkışsak dahi bitiremeyiz. Ama her nedense bu nimetlere, sahip olduğumuz imkân ve olanakların farkına varmaz, değerini idrak etmeyiz. Farkına varsak dahi maksimum düzeyde istifade etmez, ettirmeyiz.
Sürekli teneffüs ettiğimiz havanın, hayat kaynağımız olan suyun dahi tam olarak şükrünü eda etmiyoruz. En zeki ve çalışkanlarımız dahi kendilerine verilen akıl nimetinin çok az bir bölümünü kullanabilmektedir.
Nimetlerin değerini ya elimizden gidince ya da bizden daha düşük seviyedeki insanları görünce farkına varırız. Tabi akleden, düşünenler için. Bunun için Peygamberimiz (a.s) “Ölümden önce hayatın, hastalıktan önce sağlığın, fakirlikten önce zenginliğin, ihtiyarlıktan önce gençliğin, meşguliyetten önce boş vaktin değerini biliniz.” diye buyurmuştur. Yine imkân ve şartları kullanmamak şer`an caiz görülmemiş; maddi imkânlar açısından kendimizden fakir; manevi olarak kendimizden üstün olanlara bakmak İslam`ın övdüğü bir haslettir.
Kardeş Somali halkı, son altmış yılın en kurak ve en sıkıntılı yıllarını geçirmektedir. Milyonlarca insan açlık felaketiyle boğuşmakta; her gün yüzlerce insan açlık ve açlığa bağlı sebeplerden dolayı ölmektedir. Televizyonlar sayesinde bu musibetin vahametini ve sonuçlarını ekranlarda her gün izlemekteyiz.
Bir anne-babanın gözleri önünde çocuklarının anbean ölüme doğru gitmesi ve elinden bir şey gelmemesinden daha acı bir durum olabilir mi? Çocuğu yaşasın diye aç olduğu halde ekmeğini çocuğuna yediren annenin açlıktan ölümü; aç-sefil bir şekilde yüzlerce kilometre yol kat eden ve her konakta evlatlarından birini toprağa gömen; ölü evladını günlerce sırtında taşıyan annelerin haberleri insanın yüreğini burkmaz ve ciğerlerini yakmaz mı?
Bu manzara karşısında halimize bakıp ta bize verilen nimetlerin şükrünü eda etmemek, sahip olduğumuz imkânlardan başka kardeşlerimize yardımda bulunmamak; biricik ömür sermayemizin tümünü dünyaya hasretmek utanılacak bir durum ve ziyanların en büyüğüdür. Somali`deki açlık-sefalet ve yokluklar içinde bir görüntü vardı ki; asla hafızalardan silinmemeli, sürekli göz önüne getirilmelidir. Hatta bunun fotosu büyütülerek evlerimize, okullarımıza, işyerlerimize, meydanlarımıza asılmalı ki halimizden hayâ edip gayrete gelelim.
Defterden, kalemden, öğretmenden, masa-sıradan, bir kâğıt ve elif-ba sayfasından dahi yoksun olan çocuklar; toz-toprak içerisinde uzun tahtalara yazılmış harf ve ayetlerle Kur`an-ı Kerim öğrenmeye çalışmalarıydı. Belki bu çocuklar oranın şanslılarındandı. Kim bilir belki bu okuma tahtalarına sahip olmayan çocuklar da vardır.
Buna karşılık; her türlü imkâna sahip, renkli kuşe kâğıtlara basılmış yerine göre üzerine basıldığında harfin sesini çıkaran elif-balar, bilgisayar ortamında Kur`an-ı Kerim öğreten programlara sahip bizlerin Kur`an öğrenmeyişi, çocuklarımıza, yakınlarımıza öğretmeyişimiz... Bize, ailemize, toplumumuza hava kadar, su kadar gerekli olan İslami ilimleri okumayışımız, öğrenmememizi ne ile açıklayabiliriz. Bunun için kitaplığımıza elimizi uzatmamız, bilgisayardaki bir kaç tuşa basmamız yeterli iken; bahaneler ileri sürmemizin gerekçesi olabilir mi? Asla...
Allah`u Teâlâ bu nimetlerin maddi-manevi karşılığını bizden muhakkak isteyecektir. Önemli olan ileri süreceğimiz bahanelerin onun katında bizleri mazur kılmasıdır.
Ümit ve temennimiz; Somalili kardeşlerimize yapılan yardımların giderek artması, bu imtihanda fert ve ümmetçe alın akıyla çıkmamız ve Allah`u Teâlâ`nın bu kuraklığı sona erdirip rahmetiyle kardeşlerimizi rızıklandırmasıdır...