Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz “Size çullanmak üzere yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirini çağıracakları zaman yakındır” diye buyurur.

Orada bulunanlardan biri:

“O gün sayıca azlığımızdan mı?” diye sorar.

“Hayır! Bilâkis siz o gün çoksunuz. Fakat sizler bir selin getirdiği çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöp durumunda olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” cevabını verir.

“Zaaf nedir yâ Resulellah?” denildiğinde:

“Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!” diye sözlerine açıklık getirir. (Ebu Dâvud: 4297)

Seddakte Ya Resulullah!

Allah`ın Resulü her zaman olduğu gibi bu sözlerinde de doğruyu söylemiştir. Bugün Müslümanların sayısı iki milyara dayanmış, yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından dünyanın en zengin petrol, maden ve su kaynaklarını içerisinde barındıran onlarca ülkeye sahipler. Ellerindeki imkân ve olanakları kullanır, birlik ve beraberlik içerisinde hareket ederlerse dünyanın hâkimiyetini ellerine geçirir, düşmanlarıyla savaşmadan ardı ardına zaferler kazanacaklarından hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Fakat birlik ve beraberlikten yoksun olmalarının bir sonucu olarak kendilerinde manevi hastalıklar ki bunların başında dünya sevgisi ve ölüm korkusu peyda oldu. Bu iki hastalığı aşamamalarının sonucu olarak değer ve kıymetleri kalmadı, selin önünde duramayan çer- çöp mesabesine indi.  İşte Suriye, işte Irak, işte Afganistan, işte Myanmar, işte Filistin ve diğer İslam beldeleri… Hepsinin hali içler acısı ve her gün yeni bir belde kanlara boyanmakta, var olan trajedilere yeni trajediler eklenmektedir. İslam için, Kur`an için, ümmetin izzet ve onuru için harcanmayan mallar, feda edilmeyen canlar çok farklı bir şekilde elden gitmektedir. Kur`ani emirler ve Peygamber aleyhisselamın öğretileri şu an yaşanılan durumun tam zıddını söylemektedir. Seleflerimizin yaşantısı ve hayata bakışları kesinlikle böyle değildi. Az oldukları halde kendilerinden kat be kat fazla olan düşmanları Allah`ın yardımıyla bozguna uğratıyorlardı.

Allahu Teâlâ, müminleri sürekli dünyanın bir imtihan meydanı olduğunu, ceza ve mükâfat diyarı olmadığını, dünyaya aldanmamaları hususunda sürekli uyarmış, çekilen sıkıntı ve eziyetlerin müminlerin hayrına olduğunu müjdelemiştir. “Allah, mü`minlerin mallarını ve canlarını karşılığında kendilerine cenneti vermek üzere satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar, bu yolda kimi zaman öldürürler ve kimi zaman da öldürülürler…” (Tevbe 111)

Peygamber aleyhisselam dünya ve dünya metaına imkân ve fırsatlar olduğu halde bilinçli bir şekilde ötelemiş, önem vermemiş, ardına düşmemiş, sürekli ahiret yurdu için hazırlanmış ve hazırlanılmasını da ashabına ve gelecek ümmetine öğütlemiştir. “Dünya benim neyime? Dünyada ben, bir ağaç altında gölgelenen, sonra da onu terk edip giden bir yolcu gibiyim.” (Tirmizi)

Şehitler ayı olan Şubat ayını idrak ettiğimiz bugünlerde Müslümanların Allah`ın verdiği canı O`nun yolunda feda etmemek, verdiği malı O`nun yolunda harcamamak için gösterdikleri gayret ve eforun sonucu düştükleri hal çok ibretlik ve hazin bir durumdur. İslam düşmanları bütün güç ve kuvvetlerine rağmen şehit olmayı göze almış yiğitlerle savaşmayı göze alamamış,  ‘Biz, ölümü göze almış, namlunun ucunda cenneti gören, yaşamaktan çok ölmeyi isteyenlerle savaşamayız` diyerek kaçmışlardır. Müslümanlar da bu zihniyetle devam ettikçe ilerlemiş, yükselmiş, izzet ve onur sahibi olmuşlardır. Ne zaman ki bu zihniyet değişmeye, dünya sevgisi ve ölüm korkusu kalplere girmeye başlayınca dengeler tersten dönmeye başlamış ve günümüzdeki tablo ne yazık ki oluşmuştur.

Müslümanlar olarak bu tabloyu nasıl değiştirebilir, izzet ve onurlu günlere nasıl ulaşabiliriz? Bunun yolu açık ve bellidir. Ölüm korkusunu ve dünya sevgisini seleflerimizin ve günümüzdeki şehitlerin yaptığı gibi kalbimizden söküp atacağız. Şubat ayı bizim için bir fırsattır. Şehit, şahit ve şehadet kavramlarına hayatımızda yer vererek sohbetlerimizde, konuşmalarımızda şehitlerin fedakârlıklarını, mücadelelerini anlatarak; en önemlisi de davalarına ve geride bıraktıkları emanete sahip çıkarak, arkalarından bir şahit kalmakla aşarız. Ali Şeriati`nin ifade ettiği gibi ‘Gidenler Hüseyni bir iş yapmıştır, Kalanlar Zeynebi bir iş yapmalıdırlar, Yapmazlarsa Yezididirler`

Allahu Teâlâ bizleri şehit ve şahitlerden eylesin…