Tıpkı Hz. İbrahim gibi… Hani Hz. İbrahim de böyle paylaşılamıyordu. Zaten tarihe mal olmuş, tarihte iz bırakmış ve damgasını vurmuş tüm şahsiyetler böyledir. Davası hak olsun, batıl olsun herkes onlara sahiplenmeye, kendine mal etmeye veya kendini onlara nisbet ettirerek paye devşirmeye çalışır.
Hz. İbrahim için, Yahudiler: İbrahim, bizdendir, o bir Yahudi`dir” demişlerdi. Hıristiyanlar da: “İbrahim Hıristiyan`dır, bizdendir” demişlerdi. Hakeza Müşrik Arplar da: “ Hayır, İbrahim bizim atamız ve bizdendir” diyorlardı. Hâlbuki İbrahim varken ne Yahudilik ne de Hıristiyanlık diye bir şey vardı. Bütün bunlar sonradan oluşmuştu. Ama ortada paylaşılmayan bir şey var. İbrahimi mirası sahiplenmek…
İşte Kur`an-ı Kerim, bütün bu anlaşmazlıkları ortadan kaldırarak onların bir türlü paylaşamadığı İbrahim aleyhisselamın hem gerçek kimliğini hem de ona en yakın olanların kimler olduğunu şöyle ortaya koyuyor:
“İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan`dı. Bilakis o, tek bir Allaha inanan Hanif bir Müslüman`dı ve müşriklerden de değildi.”
Şüphesiz insanlardan İbrahim`e en yakın olanlar, gerçekten ona tabi olan, onun izinden gidenler, bu peygamber (Muhammed aleyhisselam) ve ona iman edenlerdir. Müminlerin velisi Allah`tır. (Ali İmran: 67–68)”
Evet, İbrahim aleyhisselamın davasının, onun milletinden olanların kimler olduğu böyle açıklanıyor Kur`an-ı Mubin`de. Ya şeyh Said`in asıl varisleri, sevenleri ve temsilcileri kimlerdir? Onları nasıl tanıyabilir, neyle tefrik edebiliriz? İşte onu da ben söyleyeyim: Şeyh Said`in gerçek varisleri, sevenleri ve temsilcileri; onu sadece sözleriyle değil, kalbinin en derin köşelerinde ona yer verenler, kutlu davasını bir misyon olarak omuzlayanlar, düşüncelerini ve ilkelerini şeraiti Muhammedi üzerine bina edenler, sırf i`lai kelimetullah için şeriatı Muhammed`inin hakimiyeti için cihada çıkanlar, namazı dosdoğru kınlalar, zekatı veren ve oruç tutanlardır.
Şeyh Said`in asıl temsilcileri, onun inancını taşıyan, onun gibi giyinen, onun gibi yaşayan ve onun gibi edep, iffet ve hayâ timsali olanlardır. Onun inancını taşımayan, ideallerini yaşamayan ve yolundan gitmeyeler onun temsilcisi olamazlar. Namus mefhumunu ortadan kaldıranlar, kadınlı erkekli bir arada yaşamayı medeniyet sananlar, açık saçık kadınlar, kotlu tişörtlü kızlar ve ahiret inancından yoksun bırakılmış sosyalist gençler asla onun temsilcisi olamazlar.
Ne hazindir ki, son zamanlarda Şeyh Said Efendi Rahmetullahi aleyhinin, Müslüman Kürt Halkının yanında büyük bir değeri ve itibarı olduğunu gören Marksistler ve makyavelist sosyalistler, onu sevmediği, davasına inanmadığı ve hatta yeri gelince vatan haini ilan ettikleri halde mirasına konmaya kalkışmışlardır. Böylelikle davasını sabote ediyor, şahsiyetini istismar ediyorlar. Köylerde onun ismini kullanarak kendine ekmek yiyor, Miting meydanlarında onun posteriyle Marksist Apo`nun posterini yan yana asarak sevenlerini iğfal ediyorlar. Ve en acısı kiraladıkları bir takım bel`am kılıklılarla batıl davalarını onunla cilalamaya çalışıyorlar.
Aslında itiraf etmemiz gerekir ki, bütün bunlar, uzun süreli bir ihmalkârlığın ve meydanı boş bırakmanın bir neticesidir. Eğer senin sana ait bir değerin varsa ve sen sahip çıkmıyor, onu kendi lehine kullanmıyorsan, sonra bu boşluktan istifade eden birileri çıkıyor onu kendi lehine, kötü istekleri doğrultusunda ve hatta sana karşı kullanabiliyorlarsa bu senin gafletindir. Asıl suçlu sensin, bunun sorumluğu, vebali sana aittir.
Elbette Şeyh Said Efendi Rahmetullahi Aleyhinin gerçek sevenleri, yarenleri ve fedaileri her zaman vardır ve var olmaya devam edecektir. Hüseyni kıyam var oldukça Allahın izniyle onlar hiçbir zaman eksik olmayacaktır. Canından daha fazla sevdiği şeyhlerini hiçbir zaman sahipsiz bırakmaz davasını yerde bırakmazlar. Kanının bedeli ödeninceye, mezarı ortaya çıkarılıncaya ve itibarı iade edilinceye kadar zalimlerin yakasını bırakmamak ve her platformda onun misyonunu hayata dönüştürmek onların ahdu misaklarıdır.