Acısıyla tatlısıyla bir Kurban Bayramı`nı daha idrak ettik. Dünyanın dört bir tarafından Allah`ın emrine ‘Lebbeyk` diyen milyonlarca Müslüman, Kâbe`yi tavaf etti ve rükünleri yerine getirerek hacı oldu. Ümmet her türlü sıkıntı, işgal, boykot ve katliamlara rağmen bayramı yaşamaya çalıştı. Kurbanlar kesildi; akraba, komşu ve tanıdıklar ziyaret edildi. Küskün ve dargınlar barıştı, şeytanlar taşlanarak Allah`a daha fazla yakınlık sağlandı. Elhamdülillah!
Tabi bunun yanında şeytan ve dostları da boş durmadılar, bayram dinlemeyip ifsat ve zulümlerine devam ettiler. Ümmetin birçok coğrafyasında akan kan durmadı, bombalar patladıldı, mazlumların bedenleri kanlara boyandı. Bizim coğrafyamızda da İslami kurum ve kuruluşlar Molotoflu, bombalı saldırılara uğradı. Müslüman halkın dünya ve ahretleri için çalışan, bayramı bile ailelerinden ayrı geçirmek zorunda kalan, fakir fukaranın sofrasına bir ekmek, bir tas çorba, bir kilo et götürmek için çalışan 7 mustaz`af kardeşimiz, PKK`lı olarak bilinen onlarca kişinin satırlı bıçaklı saldırısı sonucu değişik yerlerinden yaralandılar. Kendilerine geçmiş olsun der, Allah`tan acil şifalar dilerim.
Diyarbakır`da İslami kimlikleriyle bilinen kurum ve kuruluşlardan Yusufi Der, İlim Der binalarına ve Mustazaflar Cemiyeti`nin eski binasına gece saatlerinde bombalar atıldı. Saldırının gece yapılması ve binada kimsenin olmamasından dolayı maddi hasar dışında elhamdülillah bir zayiat olmadı. Yapılan bu barbarca saldırı ve zulmü kınayarak şiddetle lanetliyorum.
Bu saldırıları yapan zihniyeti iyi tanıyoruz. Geçmişte neler yaptıklarını, neler hedeflediklerini, hangi bölgesel ve küresel güçlerle ne tür hesapların içerisinde olduklarını da gayet iyi biliyoruz. Aynı okulda, aynı mahallede, aynı şehirde, yerine göre aynı evde beraber büyüdük. Dolayısıyla genlerini gayet iyi tanımaktayız.
Sünnetullah gereği tüm peygamberler ve davetçiler kendi mensubu oldukları topluma, aşiret ve kabileye gönderilmişlerdir. Başarıya ulaşmanın sırrı da bundadır. Çünkü davetçi içinde bulunduğu topluluğun yapısını, tarihini, sosyolojisini iyi bilmektedir. Buna mukabil sünnetullah gereği tüm peygamberler ve davetçilerin düşmanları da aynı millet ve toplumdan çıkmıştır. Dış düşmanların yapmaya cesaret edemeyeceği zulüm ve katliamları yerli düşmanlar çok rahat bir şekilde yapabilmiştir.
İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem`e muhalif davranarak ilk katli işleyen oğlu Kabil olmuştur. İlk şehit olan Habil`in katili, kardeşi Kabil`dir. Bu silsile aynen devam etmiş, son peygamber Hz. Muhammed aleyhisselama karşı çıkan, en büyük düşmanlığı besleyen; ne İran Kisrası ne de Bizans İmparatoru olmuştur. Özbeöz kendi amcası ve amcaçocukları olmuştur. Günümüzde Müslümanlara karşı en büyük zulüm ve katliamları yapanlar ya yerli hain ve işbirlikçiler veya yerli hainlerle işbirliği yapan dış güçlerdir.
Siyonistler bir Müslümanı Filistin`de şehit etse haklı olarak kınanır, lanet edilir, basında yer alır, katliamın büyüklüğüne göre Müslümanlar ümmet genelinde ayağa kalkar. Yerli hainlerden biri kalkıp da açıktan bu zulüm ve katliamı savunmaya cesaret edemez. Ama aynı tepki yerli işbirlikçilerin yaptığı zulüm ve katliamlara karşı maalesef gösterilmiyor. Coğrafyamızda İslam ve İslami değerlere savaş açan, camileri ahıra çeviren, Kur`an`ı yasaklayan, bir gecede halkı cahil bırakan, 12 Eylül ve 28 Şubatların uygulayıcıları Fransız veya İngilizler değildi.
Yerli işbirlikçiler olmazsa Amerika, Irak`a ve Afganistan`a giremezdi; siyonistler bu topraklarda yerleşemez ve devlet kuramazlardı. Siyonistlerin yıllarca Filistin`de yapmadığı katliamı Esad çok kısa süre içerisinde kendi halkına karşı yaptı. Sisi, iki gün içerisinde Mısır`da binlerce Müslümanı gözünü kırpmadan şehid etti. Dolayısıyla PKK ve BDP zihniyeti de İslam ve Müslümanlara karşı aynı misyon ve görevi üstlenmiş durumdadır. Bu pozizyonları İslam düşmanları için iyi bir fırsattır. Kendileri de bu misyonlarını defalarca dile getirmekte ve gizlemeye de gerek görmemektedirler.
Müslümanlara ve hassaten Kürdistan`daki İslami şahsiyet, kurum ve kuruluşlara düşense bu saldırılar karşısında İslam ve Kur`an`a sarılarak daha da çalışmalarıdır. Bu peygamberî bir dustur ve yoldur. Çalışmak, çalışmak, yine çalışmak...