İbnü’l-Esîr, Hulefâ-yi Râşidîn ile Ömer b. Abdülazîz’den sonra Nûreddin’den daha iyisini, daha adaletli ve merhametlisini görmediğini söyler… 

Nûreddin, savaş meydanında cihad eden salt bir mücahid değildi.

Dindar ve adaletli bir komutan olmanın yanında devleti ayakta tutan kurumlar inşa eden gerçek bir devlet ve siyaset adamıydı. 

Siyasetini, zulüm ve yalan üzerine değil hak ve adalet üzerine inşa etmişti.

İnşa ettiği kale ve hisardan daha fazla medrese ve külliye inşa etmiştir.

Nureddin’in nihai hedefi; İslam coğrafyasındaki Haçlı varlığını sona erdirmek ve Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturmaktı.

Kudüs’ü işgalden kurtardığında Mescid-i Aksa’ya konulmak üzere çok meşhur bir minber yaptırttı.

Bu şaheser minber, davaya inanmanın, umut ve hedefin bir sembolü idi. 

Bu minber Halep’te tam 20 yıl bekledi. Bu minberi Aksa’ya yerleştirmek kendisine kısmet olmadı.

Ama ortaya bir plan ve proje koydu. Kutsal bir davayı miras bıraktı.

Bu davayı omuzlayacak, minberi yerine yerleştirecek şahsiyetler, ordu ve bir nesil bıraktı.

Nureddin, takdir-i ilahi 58 yaşında vefat etti.

Yerine 11 yaşındaki oğlu el-Meliku’s-Salih İsmail geldi.

11 yaşındaki bir çocuğun bu davayı omuzlaması, bu devleti idare etmesinin imkânı yoktu.

Ara bir geçiş formülü olarak Şemseddin İbnu’l Mukaddem, Salih İsmail adına devletini ve malını idare etme vesayetini aldı.

Bu durum devlette bir boşluğa ve Zengi emirleri arasında rekabet ve kaosa sebebiyet verdi.

İbn’ul Mukaddem, Haçlılara yanaşmaya ve onlarla ilişki kurmaya başladı.

Bu durum devletin önde gelenleri, ulema ve Şam halkını korkuttu.  Selahaddi-i Eyyubi’ye mektuplar yazarak gelip devletin başına geçmesini istediler.

Selahaddin, Mısır hükümdarı idi.

Bu kritik durum üzerine Mısır’dan Şam’a doğru harekete geçti.

Hicri 570-Miladi 1174 yılında, Şam’a ulaştı. Kaleye girerek kaledeki bütün mal, para ve kıymetli eşyaları topladı. Ardından bunları sosyal adaleti sağlamak adına hak sahiplerine ve fakirlere dağıttı...

Zaten Selahaddin’in, dünya malı ve makamında gözü hiç yoktu.

Bu durum, halkın Selahaddin’e olan itimat ve sevgisini artırdı.

Selahaddin, Nureddin Zengi’nin sadece devletinin başına geçmedi, aynı zamanda davasını da omuzladı.

Selahaddin, ilk önce Bilad-ı Şam olarak bilinen Suriye, Lübnan ve Filistin’i içine alan bölgeyi Mısır ile birleştirdi.

Bu adım Kudüs’ün yolunu açan, Haçlıları kıskaca alan çok stratejik bir adım oldu.

Bu adımdan sonra Haçlılar’ın hezimeti başladı…

Şam olmadan Kudüs fethedilemezdi.

Şam da Kudüs olmadan tam bağımsızlığını koruyamazdı.

Bilad-ı Şam toprakları emperyalistler tarafından bölündükten sonra ancak Kudüs işgal edilebildi.

Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin bitmesiyle Şam, tarihi kodlarına ve misyonuna dönmelidir.

Şam, Selahaddin’in Şam’ı, başkenti olmalıdır.

Selahaddin’in medfun olduğu kabri Şam’ın sembolü Emevi Camisine komşudur.

Şam, hakkın, adaletin, ilim ve irfanın şehri, Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturacak neslin yetiştiği bir okul, ordularının yetiştiği bir kışlaya dönmelidir.

Şam, Fransız Mandasında iken isim olarak kendisine takılan Suriye’den Şam-ı Şerif’e dönmelidir.